İşte karşınızda Türk dizi tarihinin belki de en absürt dizisi. Yola 1994 yılında Gani Müjde ve Fatih Solmaz ile başlayan bu saçmalıklar dizisinin zamanının ötesinde olduğu, yayınlandığı prime time’da pek tutulmamasından belliydi. Ancak tekrar bölümleri gündüzleri yayınlanmaya başladığında Türk halkı bu diziyi anlayabilecek seviyeye gelmişti. Böylece bu kalitesiz (veya acayip kaliteli) ama şüphesiz ki komik yapım 90’lar gençliğinin en sevdiği çocukluk dönemi unsurlarından biri haline geldi.
Kaygısızlar, ailesiyle birlikte İstanbul’a taşınmak zorunda kalan Memnun Kaygısız ve ailesinin maceralarını anlatıyordu. Memnun Kaygısız (Ercan Yazgan), kendisine tapan 3 eşi ve 36 mükemmel çocuğuyla birlikte askerlik arkadaşı İsmail’in (Halit Akçatepe) evinde yaşamak zorunda kalıyordu. Aile genellikle Sweeney Todd’u aratmayan bir berber olan İsmail ile Memnun’un otosanayide bir usta olarak çalışan ilk karısı Sabriye Kaygısız’ın (Ayşen Gruda) eline bakıyordu. Çalışan yegane çocuklar ise mesleklerine uygun olarak “Hostes” veya “Eleman” diye çağırılıyorlardı. Sanırım bu kadarı bile dizinin absürtlüğünü ve dolayısıyla da projenin cesaretini anlatmak için yeter de artar.
Kaygısızlar o kadar absürt bir evrende geçiyordu ki her şeyi sorgulamayı bırakıyorduk. Bu öyle bir evrendi ki, 42 kişi 2 oda 1 salon bir apartman dairesinde yaşıyor, Memnun kendi çocuklarından biri önünden geçerken ona “Hişt, bak bakayım bana, neydi senin adın?” diye seslenebiliyordu. Yolda durdurmak için “Taksi!” diye seslendiğiniz şoför size “Yolcu!” diye karşılık verebiliyor, kasap berber sizin tıraşınıza başlayacakken kapıda bir koç belirebiliyordu. Memnun’un kızı Hostes, evliliğine askerliğini yapmadığı gerekçesiyle karşı çıkabiliyor, Memnun ise Amazonlar’da yaşamadıkları gerekçesiyle bu itirazı reddediyordu. Ve her karakter bu absürt olaylar karşısında “Bunlar o kadar normal ki…” deyip günlük hayatına devam ediyordu.
Kaygısızlar’ı Kaygısızlar yapan inanılmaz kaliteli veya zekice esprileri değildi. Kaygısızlar’ı Kaygısızlar yapan, en ufak fırsatta senaristlerin içinden dışarı fırlayan saçmalama arzusuydu, ana espriler dışındaki detayların da birbirinden saçma olmasıydı. Hastanede “Doktor Mehmet Bey, acile lütfen” duyurusunu “Doktor Mehmet Bey, işiniz yoksa Doktor İsmet Beyler size gelmek istiyormuş” anonsunun takip etmesiydi.
Tabii ki bütün bu komiklik telaşının içinde siyasi eleştiri veya toplumsal mesajlara değinmeyi unutmuyordu Kaygısızlar. Türk toplumunun uzun yıllar maruz kaldığı istikrarsızlık ve siyasilerin de teşviğiyle büyük bir değişim içine giren toplumsal yaşam (veya toplumsal bozulma) hak ettiği eleştiriyi buluyordu. Hastanede oyunu çok memnun oldukları için Demirel veya Ecevit’e vereceğini söyleyen dedelerin hafıza kaybından muzdarip olduğu ortaya çıkıyor, veya “Kadına haklarını say!” emrini alan dedektif hiçbir şey söyleyemiyordu…
Bütün bu sonsuz saçmalıkları ve esprileriyle tee 1994 yılında karşımıza çıkan Kaygısızlar, zamanının kafadan bir 5-10 sene ötesindeydi. Televizyon yayıncılığını daha yeni yeni keşfeden Türkiye ortamında “Durun bakalım daha dün bir bugün iki” dememiş, dev adımlar atmıştı. Halk için değil, saçmalık için sanat düsturunu benimseyen Kaygısızlar, senarist kadrosuna karikatüristleri katmayı göze alıyor ve dönemin gençlerini savunmasız yakalıyordu. Döneminde hitap ettiği (yaşça ve sayıca) küçük kitle, “Aman yine mi bu saçma şey, izleme şunu” diyen, Mahallenin Muhtarları gibi daha “ağır” dizileri tercih eden anneleri hiçe sayarak Kaygısızlar tutkusunu yaşatıyordu. Bu televizyon izleyicisi ise yıllardır yalnız, yıllardır Kaygısızlar’a hasret, youtube ve türevlerindeki Kaygısızlar parçacıklarına bakar bakar ağlar oldu…
Pingback: Mahallenin Muhtarları | 90'lar Müzesi
bok gibi diziydi. bu gani müjde ve tayfası mahvetti memleketi zaten
bu gelmiş geçmiş en güzel diziydi; sıdıka’yla birlikte
katılıyorum süperdi
Pingback: Pete & Pete | 90'lar Müzesi
bir de ana dizisi vardı onu da işlerseniz sevinirim.
okuyucularımızı kırar mıyız hiç:)
bir de sinekleri öldürmek için gezen duman arabasından da bahsederseniz süper olur :d
Pingback: Ana | 90'lar Müzesi
bizimkiler yok?
atladık sanmayın, daha yazılacak çok şey var 🙂
bizimkiler de gelecek yakında, süper baba ile
Bir de Gülşen Abi vardı, Haluk Bilginer ve Nilüfer Açıkalın’ın başrollerinde oynadığı, hatırlarsınız. Saçmalığın bol bol işlendiği dizilerden biriydi, belki bir ara el atarsınız.
Gülşen Abi yani bizim Abidin derdime bir çareee..
Cidden o zamanlar en sevdiğim dizilerdendi Gülşen Abi, mutlaka en kısa zamanda o da müzede yerini alacak!
Pingback: Çılgın Bediş | 90'lar Müzesi
Pingback: Nickelodeon Çizgi Filmleri | 90'lar Müzesi
bizimkiler ve tatlı kaçıklar’ı da unutmamak lazım:)
Vay be ne badireler atlatıp ta gelmişiz 2010 lara.Allah korumuş valla.Şimdi tekrardan okuyunca yanımızdan izli mermi gibi geçen tehlikeyi yeni yeni kavrıyoruz ama yine de bir kulak çınlaması oluyor arada.O kadar yan etkide olacak tabi 😀
madem herkes dizi siparişi vermiş ben de bir sıdıka ve baskül ailesi rica edicem 🙂 hele o baskül ailesinin şarkısını da bulursanız bir yerlerden süpper olur 🙂
Bence en süper dizilerden biriydi. Diğer yazılarınıza göre biraz kısır kalmış Kültigin Alper Kürşat üçlemesinden bahsetmeden bu diziyi anlatmak çok eksik olur. Berber ismail traş ederken traş olanların bildiğin kan verilerek traş edilidiği sahneler hala süperdir gerçekten izlemeyenler çok şey kaçırır
Pingback: Olacak O Kadar | 90'lar Müzesi
Pingback: Çarli | 90'lar Müzesi
90lar demişken, “Kara Melek” dizisinden bahsetmemek olmaz:) o yaşlarda anlamıştık entrikanın ne demek olduğunu.. Ayrıca “taso” ve “peçete” koleksiyonları da dönemin vazgeçilmezleri arasındadır..
Su an TRT’de yayinlanan Leyla ile Mecnun dizisinin o kivami tutturdugunu düsünüyorum.. 🙂