Türk çocukları 1990’larda birbirinden renkli, eğlenceli, çılgın çizgi filmlerle tanıştı. Başta Star 1 olmak üzere özel kanallarda yayınlanan çizgi filmler hafta sonu sabahları erkenden ayağa dikilen çocukların bir numaralı dostuydu.
Bu furya arasında bir çizgi film var ki, tahminimce gerek dünyada, gerek Türkiye’de hak ettiği ilgiye hiç kavuşamamıştır. Evet, kırmızı şapkası ve pardesüsüyle ortalığı birbirine katan güzel hırsızımız Carmen Sandiego‘dan bahsediyoruz… Ekranlarda havuç peşinde koşan tavşanların maceralarından, bir kediyle farenin bitmeyen savaşından, sonsuz parasını harcamayan ördeklerden daha fazlasını arayan çocukları Carmen paklıyordu.
The Simpsons veya South Park gibi yetişkinlere yönelik yapımlar hariç belki de çizgi film tarihinin en sıradışı üyesiydi Carmen Sandiego. Sıradışı bir hırsız, zeki bir suçlu, güzel bir femme fatal, kısacası kusursuz bir kötüydü. Her imkana sahipti. O zaman neden hırsızlık yapıyordu?
Tabii ki Carmen, geceleri insanların evlerine girip televizyonlarını kamyona yükleyip götürmüyordu. İnsanların mücevherlerini veya cüzdanlarını filan da çalmıyordu Carmen. Böyle sıradan şeyleri bayağı hırsızlar çalardı ancak. Carmen’in her hırsızlığı ise adeta bir sanat eseriydi. Örneğin Mark Twain’in yazı masasını, Charles Dickens’ın mürekkep kabını, Taj Mahal’ın çatısını, Roma’daki Kolezyum’u, Hollywood işaretini çalıyordu Carmen. İşte öyle bir hırsızdı…
Peki Carmen Sandiego bunları neden çalıyordu? Her zaman biz basit zekalıların kapasitesini aşan planları oluyordu bir defa. Örneğin bir keresinde, sırf kendi dinozorunu üretebilmek için, top secret bir DNA araştırmasını çalmıştı. Keza bir Van Gogh tablosunu da kendi şaheserini oluşturmak için çalmışlığı vardı. Ancak Carmen’in hırsızlık yapmasının en büyük sebeplerinden biri oyun oynamak istemesiydi; amacı hiçbir zaman sadece çaldığı şeye sahip olmak değildi. Peşine düşen 2 çömez çocuk dedektife kendisine ulaşabilmelerine yardım edecek ipuçları bırakıyor, onların hedefini anlamasını sağlıyor, hırsızlığını buna rağmen gerçekleştirmek istiyordu.
Kendi çapında iyi niyetli ve becerikli sayılabilecek dedektif ikilimiz Zach ve Ivy, ipuçlarını iyi değerlendiriyor, analizlerini isabetli yapıyor ve Carmen Sandiego’yu bir şekilde buluyorlardı. Carmen’in hem hırsızlığı yapmasını engelliyor, hem de akılları sıra köşeye sıkıştırıp adalete teslim etmeye hazırlanıyordu. Ancak Carmen Sandiego gibi bir ustanın bu gençlere pabuç bırakacak hali yoktu. Her zaman bir B planı olan Carmen ne yapıp ediyor, gerek adamlarının, gerek teknolojik aletlerinin yardımıyla kaçmayı başarıyordu.
Carmen bu açıdan Batman’deki Joker’i andırıyordu. Kaosun, kötülüğün elçisiydi ve eğlencesine bakıyordu. Asla sıradan bir haydut misali basit şeylerin peşinde koşmadığı gibi, “ne koparsam kârdır” gibi bir çapulculuğa da hiç kapılmıyordu. Verdiği hasar, yol açtığı zararlar umurunda değildi ve peşindeki çömezlere ipuçları bırakması suçu daha çok suç işlemek için işlediğini gösteriyordu.
1990’lı yılların en sıradışı çizgi filmlerindendi Carmen Sandiego. Değeri kitleler tarafından pek anlaşılamasa da 90’ların dikkatli televizyon izleyicilerinin gönlünde taht kurmayı bildi.
Süper bir çizgi filmdi hakikaten… Bana yıllar süren lakabımı bıraktı (evet, maalesef ben iyi niyetli ivy olmakla yetinmiştim… Carmen olmak, daha afacan olan sıra arkadaşıma kısmetmiş…) Belki dedektif ya da dünya çapında bir hırsız (ehe) olamadım ama 90ların çocuklarına başka hiçbir çizgi filmde bulamayacakları türden bir hayalgücü armağan etmişti bu çizgi film…
ATV’de yayınlanmıştı sanırım; ama biz sadece bir yaz dönemi boyunca izleyebilmiştik. Anımsıyorum da bir yanardağın kraterinde dev bir kömür parçasını ani ısı ile (nasıl olacak ise) elmasa dönüştürme eylemi yapmıştı Türkiye’de yayınlanan son bölümünde. Tabii son bölüm olmayabilir. ANcak Carmen başladı diye çok oyunu yarıda bırakmışlığım vardır.
mutlaka bir b planın olması gerektiğini öğrendim saygılar…