‘Sevgili 90’lar müzesi,
Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim. Seni o kadar çok seviyorum ki, herkes seni en çok ben seviyorum dese de ben seni onlardan daha çok seviyorum. Onlar seni sonsuz seviyorsa ben seni onlardan sonsuz kere fazla seviyorum. Siyah önlükte başarılar, beyaz gelinlikte mutluluklar.
Hatıra hatıra dedin,
Başımın etini yedin,
İşte sana bir hatıra,
Al ömür boyu sakla.
S.Ç.S.V.D.S.O.A.’

Gençliği vurgulayan kot desenleriyle ve davetsiz misafirlere önlem kilidiyle tipik bir hatıra defteri.
90’larda eli kalem tutmaya başlayan kimseye yabancı olmasa gerek bu satırlar. Eskiden, çok eskiden en alakasız ilkokul arkadaşımızın lüzumsuz resimlerine her gün maruz kalmaz, hayatındaki her ayrıntıyı ezberlemezdik. O zamanlar ilkokul 5 seneydi, bittiğinde herkes kendi yoluna dağılır, annelerle birlikte bir-iki sinemalı McDonald’s’lı buluşma ayarlanır, belki bir anne oğluna düzenlediği doğum günü partisine ilkokul sınıfını da çağırır, ancak her çocuk yeni ortamında sosyalleşerek mavi önlüklü çevresinden er ya da geç kopardı. Bu sebeple, sayfaları üzerinden 20 yıl geçse bile buram buram sabun kokan, renkli ama her ortası başka renkten oluşan, sayfaları bol kalpli, ayıcıklı, çiçekli ve mutlaka kilitli bir defteri hatıra defteri olarak tesmiye etmek ve okula getirip bütün arkadaşlara bir anı yazmaları için ısrarda bulunmak adetti.
Üstelik alelade kalemlerle de yazılmazdı hatıra defterine, bütün bu süse ve fiyakaya yaraşır satırlar çiziktirmeyenlerle, ‘bana da bir sayfa ayır’ deyip pişkin bir sırıtışla ‘anana saldırdım bozuk çıktı’ yazılmış defteri teslim edenlerle derhal küsülür, hatta duruma göre bir köşede ağlanıp bu densizler öğretmene şikayet edilirdi. Hiyerarşisi bile vardı defterin, ilk sayfalar mutlaka en sevilen arkadaşlara ayrılır, gönlü olsun diye yazdırılacak arka sıra müdavimi sümüklü çocuklar son sayfalara yönlendirilirdi. Tipik bir hatıra defteri sayfasını irdeleyecek olursak, yazı defter sahibine derin sevgiyi vurgulayan cümlelerle başlar, duruma göre bir iki tatlı yaşanmışlık ile devam eder, gelecek temennileri ile de sonlandırılırdı. Metin kısmından sonra resimler ve maniler ise ihtiyariydi ve yalnızca yazarın yaratıcılığı ile sınırlıydı.

Anket defterleri günümüze kadar gelmeyi başarsalar da, hayatımızdaki yerleri geçmişle karşılaştırılamaz.
Anket defteri ise daha ortaokul işiydi. Kimi zaman 2 ortalı harita metod defterlerimize Blue Jean’den, Hey Girl’den kestiğimiz resimleri yapıştırır, renkli kalemlerle soruları yazar, kendi anket defterimizi kendimiz yaratırdık, kimi zaman da parayı bastırır Dünya Gençlik Merkezi’ndeki en afilli defteri alırdık. Sonrası yine aynı terane. Arkadaşlar en sevdikleri rengi, yemeği, şarkıyı, grubu, sporu, hayallerini, karşı cinste aradığı özellikleri yazar, soruları cevaplarken ise nadiren dürüst davranırlardı. Ne de olsa anket defteri dönemin Facebook Info’suydu, bizimle tanışıklığı yüz hafızasından ibaret yan sınıf yakışıklılarına vitrini çekici tutmak elzemdi. O yüzden en sevdiğimiz şarkı Seden Gürel’den Bum Bum olsa bile Smells Like Teen Spirit yazar geçerdik, en sevdiğimiz renk siyah, hobimiz ise tartışmasız müzik dinlemekti. Ayrıca bu defteri yazmak için alan kişi, mutlaka hoşlandığı karşı cinsin anket sayfasına bakar, cevaplarını ona uydurarak ruh eşi yanılsaması yaratmak için ter dökerdi. Böylece anket defteri, kısır ilk gençlik yıllarının Eros oku oluverir, nice çöpleri çatardı utangaç gençleri buluşturabilmek için.
90’lar yeni dünyanın şafağı, eski alışkanlıklarımızın da ölüm fermanıydı. Hatıra defteri, anket defteri gibi yazılı tanıklıklar internetin günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmesiyle maziye gömüldü gitti. Evet, hala satılıyor bu tip defterler, hatta hala bunlardan alıp arkadaşlarına yazdıran hevesli sabiler mevcut, ama istediğin zaman o arkadaşa bir Facebook mesajıyla ulaşabilecek olmanın rahatlığıyla o defteri doldurmak/doldurtmak değil marifet, eylem aynı olsa da ait olduğu anlam dünyası 15-20 yılda bambaşka bir boyuta taşındı. ‘Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma, unutursan küserim, mektubunu keserim’ manisi yürekten bir tedirginlik barındırırdı naif kafiyelerinin arasında; bir daha hiç görüşememek olası, eninde sonunda unutulmak ise kaçınılmazdı. O yüzden biz bir başka sevdik hatıra defterlerimizi, çünkü gelecek hayallerimizi uzay gemileri, uçan arabalar süslerken tasavvur bile edememiştik internet denen şeytan işi sayesinde ilkokul arkadaşımızı, ortaokul aşkımızı yeniden bulacağımızı…
Ay benimde vardı hatıra defterim burda görünce buldum çok güldüm okuyunca, Çok komikmişiz resmen:)
dozer geliyor dozer
çekilin yoldan ezer
benim bir arkadaşım var
hülya avşardan güzel =)))
Anket defterlerine yazılan cevapların doğru olmadığını ilk kez sizden duyuyorum, ben gayet en sevdiğim yemeğe kıymalı patates hayatımdaki en utandırıcı şeye de açık fermuarı yazardım.
Senin gibi dürüst davranmazdım ben Hülya, takdir ettim seni açıkçası…
“Mini mini kediler
miyav miyav dediler
daha yazacaktım ama
kalemimi yediler”
bir de hatıra defteri sahibinin adından akrostiş yapmak çok modaydı.
Hatırlamak bile istemiyorum 😀
Sekizinci sınıfta yıllığımız olmayınca ben de bir hatıra defteri almıştım ve aynı hiyerarşiyle herkese yazdırmıştım.
Hoşlanılan kişiyle bir münasebet bahanesiydi. Yazdıklarının satır arası kurcalanırdı filan.