Hep diyoruz, 90’lar yeni başlangıçların onyılıydı, ancak her keşif beraberinde hüzünlü vedaları da getiriyordu. Şimdi bakıyorum da okul öncesi-ilkokul dönemi kızlarına, hoplayıp zıplama bir saygınlık göstergesi olmaktan çıkalı yıllar olmuş. Günlerini en yükseklere zıplayıp en uzağa atlayarak geçiren, dizleri yaralı, baldırları lastikten mor, bacakları ağrı içinde eve dönüp şanslıysa azarı, şanssızsa sopayı yiyen 90’ların o cefakar kız çocuklarının hatırına, bu dönemin favori kız oyunlarını bir anımsayalım.
Klasik güzeldir: İp atlamak. Gerek okulda, gerekse sokakta tekli, üçlü ya da dörtlü gruplar halinde ip atlamadan geçen bir gün, sağlığı yerinde bir kız çocuğu için mevzubahis dahi olamazdı. Genelde tutma yerleri siyah plastik, ip kısmı ise fosforlu renklerden lastikten oluşan bu iplerle kızlar yan yana atlar, kimi zaman tekerlemelerle aktivitelerine renk katar, kimi zaman ise senkronize atlayarak rekor denemesine girişirlerdi. En çok atlayan bu alemin kralıydı. Kimi zaman da daha uzun bir ipi iki kız karşılıklı tutar, ortada bir (daha fantastik durumlarda ise iki) kız atlar, biri ipe takılmak suretiyle ‘yanana’ kadar oyun sürerdi. Erkek milletinin ise oyunla tek ilişkisi, ip atlayan kız güruhuna yakınca bir yerlerde konuşlanmak suretiyle, muhtemel etek açılması senaryoları düşünerek bekleşmekti. Bir de ‘skip ball’ denilen bir aparat vardı, sanırım daha çekingen, daha bireyci, ya da sadece dışlanmış kızların hizmetinde. Bu tuhaf alet ayak bileğine geçen bir çembere bağlı bir ip ve o ipin ucundaki topçuktan oluşurdu. Kız bu topu kendi ekseni etrafında döndürerek ipten atlar, eğlencenin doruklarında gezinirdi.
Sek sek de yılların eskitemediği, ama 90’lardan sonra orta sınıf çocuklarının ilgi alanından tamamen çıkan, ilkokul bahçelerinden silinen, neredeyse ‘nostaljik’ sıfatını kazanan oyunlarımızdan. Kızların hoplama zıplama sevdasını dindiren oyunların en düşük maliyetlisi olması da, günümüzdeki toplumsal ayrışma sonucunda ‘beyaz Türk’ evreninden ırağa düşmesini açıklıyor aslında… Bir tebeşir (o yoksa kiremit parçası da olur), bir de taşla saatlerce zıplamanız garantiydi. Grup oyunu olması da ‘bastın-basmadın’, ‘çıktı-çıkmadı’ kavgalarıyla ortamın renklenmesine olanak verir, canlar hiç sıkılmazdı. Amaç basitti: Karelerin kenarlarına basmadan, taşın olduğu kareye kadar zıplamak, sonra taşı yerden alıp geri dönmek. Tek ayak üzerinde sekerek saatlerini geçirmek, kızlara yetişkin yaşamlarında ne gibi faydalar sağlamıştır bilinmez, ama körpecikken sınırları geçmemek konusunda çirkeflikle terbiye edildikleri, katı bir disiplin edindikleri tartışılmaz.
En güzeli en sona kaldı: lastik oynamak. Hangi aklıevvel ‘neden lastiği ayaklarımıza geçirip değişik akrobasi hareketleriyle üstünden atlamayalım ki…’ demiş zamanında meçhul, fakat bu oyunun kız gruplarında yaptığı sükse ip atlamayla, seksekle karşılaştırılamazdı bile sevgili müze dostları. Her teneffüs koşturarak bahçeye çıkılır, o lanet don lastiği bacaklara geçirilir ve eğlence başlardı. Birler, ikiler, beşler yükseklik anlatırdı; birler bilek seviyesine, üçler diz seviyesine, beşler ise kalça seviyesine tekabül ederdi ve takdir edersiniz ki beşler bir hayli zordu. Oyun çeşitleri olarak ise açıklar, kapalılar, çaprazlar vardı, bunlar da lastikten atlarken yerine getirilmesi gereken görevleri ifade ederdi ama derseniz ki neydi bunlar, hatırlamak namümkün çünkü bu oyundaki kural, hareket ve engel bolluğu zannetmiyorum ki başka bir oyunda da olsun. Özellikle de sonlara doğru iş iyice zorlaşırdı ve yanmadan oyunu tamamlamak bir ilahe gibi karşılanmakla eşdeğer olduğundan, kızlar eve gittiklerinde de iki sandalye arasına gerdikleri lastikleriyle fazla mesai yaparlar, hatalarını gözden geçirerek çevikleşmeye çalışırlardı.
Görüldüğü gibi 90’larda kızların işi zordu, sportif olmak popülerliğin anahtarıydı, okula en güzel Barbie’lerini de getirsen, daha birlerde yanıyorsan lastikte, dışlanmaya mahkumdun, sınıftaki kızlar tenefüste ceylan gibi sekerken sen bankta elinde Barbie onları izlerdin ancak…
guzelmis
teşekkürler!
gir çık bas
fazla mesai :))) tecrübeyle sabittir…
bir ara teneffüslerde acayip bir lastik oynama furyası çıkmıştı,her teneffüs 5-6 kız sürekli bıkmadan usanmadan lastik oynardı.
lastigin soyle bir versiyonu da vardi. bel hizasina getirilen lastigin icine tren seklinde tum sinif girer okul bahcesinde kosardik. onde kim varsa rotayi o belirler cani istedigi yerde ani donusler yapardi. arkadakiler de bel hizasindaki lastikleri tutarak beraberce bi o yana bi bu yana savrulurduk. bi ara istisnasiz tum sinif buna sarmistik. guzel gunlermis.
Erkekler de okulda yazları kola kutusunu ezip teneke kutuyla maç yaparken kışın koridorda su şisesinin mavi kapağıyla kapak maçı yapardı