Eski Ulaşım Araçlarımız

Taşınma ve internetsizlik sonucu verilmiş kısa bir aranın ardından, ‘vintage’ modasına uyarak nostaljik bir yolculuğa çıkacağız toplu taşıma tarihimizde… 90’larda çocukluğunu, ilk gençliğini yaşayan kesim takadan bozma Üsküdar-Beşiktaş motorlarına, eski Amerikan arabalarından devşirme dolmuşlara binme şansını yakalayan son nesildi. Evet, bir zamanlar Küba misali bizim caddelerimizi de 1960 model Chevrolet’ler, Dodge’lar, Ford’lar süslerdi; 5 metrelik tekneciklerle suya bata çıka geçerdik boğazın karşı kıyısına…

Yanı sarı şeritli klasik bir dolmuş

Dolmuşlar Türkiye’ye Büyük Buhran sonrası gelmiş, daha doğrusu talep arzı doğurmuş. Artık her gün işlerine taksiyle gitmeye para yetiştiremeyen şık beyler, ‘Madem aynı yolun yolcusuyuz neden bir taksiyi paylaşmayalım?’ demişler ve tek kişiden 40 kuruş almak yerine 4 kişiden 70 kuruş almanın kar-zarar analizini hızlıca yapan cin bir şoför, bu fırsatı akıllıca değerlendirmiş. Dolunca kalkmış, hiç durmamış, ve dolmuşlarımız böylece İstanbul’a merhaba demiş.

Resimdeki eski dolmuşları bulalım.

Zaman geçmiş, bir başka uyanık şoför, 4 kişi yerine 8 kişi taşırsa bozuk para kutusunun daha bir haşmetle şıngırdayacağını fark etmiş her sert virajda. Kesilip biçilmiş güzelim Amerikan arabaları ve iç hacimden azami verim alınarak, 8-10 kişi arası yolcu taşıyabilen araçlara dönüştürülmüş bu yaşlı dostlarımız. Elbette 8 kişi taşıyabilmek, 8 kişiyi rahat ettirebilmek anlamına gelmiyordu, pek bir samimi olunurdu bu dolmuşlarda, herkes iki büklüm, oflaya puflaya, her engebede kafayı tavana çarparak yolculuğu tamamlamaya çalışır, yazın havasızlıktan bayılayazar, dolmuşun o eski otomobil, yıllanmış deri ve benzin kokusuyla karışık, kendine mahsus esansını doyasıya içine çekerdi. Sonra ne oldu, milenyuma yakıştırılmadı bu külüstürler, zaten çoğu da miadını doldurmak üzereydi, nefes darlığı, öksürük ortak dertleriydi. Yerlerini birer birer Ford Otosan’ın otomatik kapılı dolmuşlarına bıraktılar ve sessiz sedasız çekildiler hayatlarımızdan.

Kaçınılmaz son: Bir zamanlar muhteşemdi...

2000’in ilk on yılında dünyayı kasıp kavuran nostalji rüzgarına, vintage tutkusuna seyirci kalamayınca biz de, bit pazarlarına nur yağdı, bizim eski dolmuşlar da bu furyadan payını aldı. Kimi beyaza boyanıp çiçek gibi yapıldı, Nikon D bilmemkaçlarla çekilip bolcana fotoshoplanmış, paketi en az üç sıfırlı Türk liralarına birbirinden sahte fotoğraflarınızı çeken düğün fotoğrafçılarının favori arka planı oldu, kimisi de zengin turistlerin İstanbul turlarında ayaklarını yerden kesti. Bizse onlara bir servet dökmeden, bir Taksim-Beşiktaş dolmuşu parasına binmenin ayrıcalığını yaşadık, sonundan yakalamış olsak da…

'Beş dakkada Beşiktaş.'

Motorlar ise ayrı bir alemdi. Şimdi o feribot ufağı motorlara, turnikeye biletimizi okutup biniyoruz ya beklemeden etmeden, ve nispeten vapur rahatlığında (ki zaten güncel Beşiktaş-Üsküdar vapuruna vapur demeye bin şahit ister) Üsküdar’a geçiyoruz ya, eskiden bu yolculuklar kimi zaman ürkütücü bir maceraya dönüşebilirdi. Bir kere minicikti motorlar, taş çatlasa beş metreydiler. En fazla 8 kişi kapasitesi olan bir teras ile ufak bir kamaradan ibaret motorlarda kışın ekseriyetle kamarada sıkış tıkış oturur, minicik yuvarlak camlara vuran dalgaları endişeyle izler, vapurların dalgalarında bata çıka yolumuza devam ederdik. Kamaralar da genelde kaptanın zevkine göre döşenmiş, halılı, perdeli, boncuklu, süslü, ev sıcaklığında odacıklardı. Kaptan ahşap dümenini oraya buraya çevirir, motor yüksek desibelli sesiyle sabah mahmurluğunu bıçak gibi keserken biz de diğer yolcularla sosyalleşir, korkudan ağlamaya başlamış bir ufaklığı sakinleştirmeye çabalardık. Denizi çok seven ben bile 7-8 yaşlarındayken pek tırsardım bu motorlara binmeye, hep batacak da içinden çıkamayacağız gibi gelir, seyahat süresince gözlerimi nadiren açardım. Onlar da 2000’lerde tutunamadılar, zaten yüksek yolcu kapasiteli yeni nesil motorların karşısında şansları yoktu, sanki bir günde yok olup gittiler…

İşte müzeseverler, yeni nesil toplu taşıma araçlarımız pek bir rahat, bek bir büyük, pek bir hızlı ama 90’ların sevilen ozanlarından Mustafa Sandal’ın çıkış şarkısında da vurguladığı gibi ‘maalesef ruhu yok’, o yüzden bu yazıyla eski dolmuşlarımızın ve motorlarımızın iade-i itibarlarını da verelim dedik, severdik be sizi!

This entry was posted in Gündelik Hayat and tagged , , . Bookmark the permalink.

1 Response to Eski Ulaşım Araçlarımız

  1. rewka says:

    güzel tskr

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s