Walkman

Sony, geçtiğimiz günlerde, hadi tarih de verelim 24 Ekim 2010’da,  ikonik Walkman’lerinin üretimini durduracağını duyurduğunda genç yaşlı herkesin yüreği inceden sızladı, ne de olsa 3o küsur senelik  küçük dostumuza veda ediyorduk. Fakat zannetmeyin ki bu hüzün fırtınası uzun sürdü, haberi aldıktan en fazla yarım saat sonra beyaz kulaklıklarımızı takıp yolumuza devam ettik; zaten biz Walkman’lerimizle 90’larda helalleşmiş, yeni dostumuz Discman’le samimiyeti derhal ilerletmiştik. Walkman dedikse de ille Sony sanmayın, Selpak misali Sony Walkman de ürüne ismini vermeyi başarmıştı ama  Sharp’ından Phillips’ine pek çok markanın aynı amaca hizmet eden aletleri mevcuttu, özellikle de Aiwa marka Sony ile atbaşı giderdi, Aiwa ve Sony sahipleri de hangisinin en iyisi olduğu konusunda sonsuz bir tartışmaya girmekten asla imtina etmezlerdi.

Walkman insanlığı yılların hamallığından kurtarmıştı.

1979’da dünyaya gözlerini açan, 80’lerde altın çağını yaşadıktan sonra da 90’larda CD’lerin yaygınlaşmasıyla can çekişmeye başlayan ve resmi olarak sonu ilan edilmese de bizim çantalarımızdan elini eteğini çeken Walkman, dünyayı değiştiren icatlardan sadece biriydi. ‘Altı üstü kasetçalar, abartma allasen’ demeyin, Walkman bize müziğimizi yanımızda taşıma lüksünü sunuyordu ve toplum içinde bireysel seçimlerimizi sürdürebilmek, en basitinden özgürleşmekti. Dış dünyanın gürültüsüne, yan koltuktaki yaşlı teyzenin gevezeliğine, dükkanın bize hitap etmeyen müziğine mahkum değildik, yürürken, kuyrukta beklerken, vapurda, otobüste artık sıkılmayacaktık, kulaklığın iki ucunda bir şarkıyı paylaşırken başlayacaktı belki de yeni aşklarımız… Üstelik defalarca dinlediğimiz şarkıları da sanki ilk defa dinliyorduk kulaklığı taktığımızda, sağ kulaktan başka, sol kulaktan başka enstruman sesleri geliyordu, aklımız çıkıyordu, daha bir bağlanıyorduk Walkman’imize.

90’ların başında devlet okulunda okuyan bir çocuksanız, okul gezilerinde Walkman’inizi ortaya çıkarmanız karizmanızı bir hayli yukarılara çekerdi. Gençler arasında kaset değiş tokuşları yapılır, çift kasetçalarlı müzik seti olan şanslılar diğerlerine kaset çekerlerdi. Televizyonumuz vardı, hatta Kral TV’miz de vardı şükürler olsun ama biz yine de ailemizin içine fenalıklar gelene kadar radyo dinlemekte ısrarcıydık. Sevdiğimiz şarkı çıksın diye bıkmadan, usanmadan bekler ve o kutsal an geldiğinde haklı bir gururla basardık kırmızı Record tuşuna… Çekme kaset alırdık Akmar’dan, Atlas Pasajı’ndan, pili bitmesin endişesiyle kasedi çıkarır, kalem arkasını deliğine sokup çevirerek sarar (özellikle Stabilo’lar çok güzel kaset sararlardı), sevdiğimiz şarkıyı denk getirmeye çalışır, genellikle de başaramazdık. İlk Walkman’ler kasedin arka yüzüne bile geçmezlerdi otomatik, çıkarıp çevirirdik kasetleri. Ama mutluyduk be dostlar, bir şarkı edinme uğruna türlü maymunluklar yapardık, evdeki Emel Sayın kasedi üzerine kayıt yaptık diye harçlığımız kesilirdi ama, Walkman’imiz vardı ya, o dünyalara bedeldi.

İlk Walkman’ler pek hantaldı, cebe sığmaları namümkün olduğundan arkalarındaki plastik kısmı kemerimize, pantalonumuza, cebimize tutturarak gezer, tekerini çevire çevire radyo istasyonu arardık. Benim ilk Walkman’im aşağı yukarı şöyle bir aletçikti misal:

Ekran mı, o da ne?

Sahip olduğum ikinci Walkman ise Dolby Digital teknolojisine sahip, o zamanın tüm elektronik aletleri gibi Doğubank’tan alınma, ekranlı ve hatta radyo kanalı hafızalı, fakat ne yazık ki yine de tombul, gri bir modeldi:

Düğmeleri bile vardı...

Dijital ekranı görünce zannetmeyin ki bu model döneminin en kralıydı, memur bütçesi anca bu kadarına yetmişti lakin o zamanlar çoktan neredeyse kasetle aynı boyda, şarjlı incecik pilli (ciklet pil derdi Doğubank’taki abiler), ve hatta dijital ekranlı, ışıklı kumandalı Walkman’ler piyasaya sürülmüştü. Pek bir kıskanılırdı bu modellere sahip arkadaşlar, fırsat buldukça karıştırılır, ‘Oha harbi küçücük lan’ diye hayıflanılırdı. Bilmezdik ki büyük ihanete çeyrek vardı, Discman’lar bütün şekilsizlikleriyle çoktan yola çıkmışlardı.

Walkman'in doruk noktası.

CD’lerin pahalılığı, ilk Discman’lerin en ufak harekette takılmaları (esp yoktu o zamanlar, Discman’i masanın üstüne koymadan o CD’yi rahat rahat dinleyemezdiniz), korsan CD piyasasının henüz keşfedilmemesi gibi olumsuz etkenler Walkman’lerimizle biraz daha vakit geçirmemizi sağlasa da milenyumla birlikte Discman’e terfi etmeyen portatif müzik çalar sahibi pek kalmadı. Kasetler kutulara kaldırıldı, kimi acımasız anneler bir temizlik günü ansızın hepsini atıverdi habersizce…

Boynu bükük kaldı Walkman’lerimizin, her ne kadar Sony daha sonraları Walkman ismini bütün portatif müzik çalar ailesine mal etse de biz Walkman’i kasetçalar olarak benimsedik, üzerine Discman, MD ve MP3 Player koysak da aslında açtığı yolda, gösterdiği hedefe yürüdük durmadan, o olmasa iPod’larımızı anca bilimkurgu filmlerinde göreceğimizi unutmadık.

This entry was posted in Gündelik Hayat, Müzik and tagged , . Bookmark the permalink.

5 Responses to Walkman

  1. ozgur says:

    ilk fotoğraftakine sahibim. 11 yıldır sadece lastiği yavaşladı. geri kalanı canavar gibi çalışıyor. adamlar yapmış be 🙂

  2. 90larin Cocugu says:

    Cok huzunlendim. 90larin benim icin degeri baska. 1991 dogumluyum.

  3. aykut says:

    ilk fotoğraftaki bende de var.güzel cihazdı walla.az yerlere düşmedi,az kaybolmadı ama hiç ayrılmadı benden.pili bitecek diye ödüm kopardı.hey gidi günler ya

  4. Walkman ile ilk tanışmam dedemin (tahminen) 70’li yılların sonunda dayıma yurtdışından getirmiş olduğu Sony Walkman’in elime düşmesi ile başlar. Yılların fazlaca yorduğu bu teknolojik cihaz benim hırpalamalarıma daha fazla dayanamayarak emekliliğini alması üzerine annemler sanırım Metro’dan bana bir Aiwa alırlar.

    Daha sonraları walkman’i daha bir amacı dahilinde kullandığım zaman geldiğinde (ortaokul yıllarında) babam bana bir Sony alır. Fakat bu öyle bir walkmandir ki, tuşları dokunmatik, tamamı metal kaplı, gerçekten sonraki dönemlerde dahi böyle bir walkman görmedim diyebilirim. Fakat yine belki 90’lı yılların bir geleneği diyebileceğimiz okula serbest kıyafet gidip türlü muzırlıklara imza attığımız meşhur karne günlerinin bir tanesinde o efsane walkman sabah koyduğum sıra gözünde bulunamaz ve tabi bu makus durum peder beyden aylarca gizlenir.

    Doldurma kasetlerin cirit attığı, toplu taşıma araçlarında son ses Queen dinleyip yolcuların huzurunu kaçırma isteğimin tavan yaptığı dönemlerde harçlıklar biriktirilir ve son walkman’im ikinci resimdeki Sony alınır ve bir devir kapanır.

    Daha komiği ise bu walkman’i tarihe gömen diğer teknolojik cihazdır benim için. 90’ların son 2-3 yılında iki farklı teknolojik cihaz keşfedilir ben ve arkadaş çevrem tarafından: MP3 player ve MiniDisc Walkman. Dönemin download hızı vs. de dikkate alındığında MP3 player için “tutmaz oğlum bu yeaaa” yorumları yapılarak gene harçlıklar biriktirilir, belirli gün ve haftalarda alınacak hediyeler bu işe kanalize edilir ve süpersonic teknoloji MD Walkman alınır. Öyle ya o yıllarda tek bir MP3 bir saatte ancak indirilirken o günün MP3 çalarları buna benzer ortalama 3MB boyutundaki şarkılardan ancak 70-80 tanesini barındırabilecek kapasitededir. Oysa MD çalarlara ne kadar MD alırsanız o kadar çalarlar, kapasite sınırsızdır, üstelik sanatçıların Mini Disc’e kaydedilmiş albümlerinin çok yakında raflarda olacağı duyumları da almış yürümüştür. Öte yandan cocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin efsane TV üreticisi koskoca Sony yanlış olan teknolojiye yatırım yapmayacaktır ya (!)…

    İş böyle olunca kocaman DiscMan’ler, yeni teknoloji diye lanse edilen güdük hafızalı MP3 Player’lar ekarte edilerek birer Sony MZ-r55 alınır. Boş discler kaydedile kaydedile 2000lerin başlarına kadar kullanılır. Bu arada ne sanatçılar MD albüm çıkartmışlardır ne de MD’den eser kalmıştır. Bizim “yok yeaaa tutmaz bu” dediğimiz MP3 teknolojisi de almış başını yürümüştür…

  5. Murat says:

    ikinci resimdeki sony walkman’i bende kullanan şanslı kişilerdenim,35TL peşin kalan 5TLx12 Ay taksit ile, motoru zorlanmasın diye 90’lık kaset bile takmazdım en fazla 60’lık.Deri kılıf bile almıştım sirkeciden, hele üstündeki mega bass düğmesi, pil fazla yemesin diye arada sırada açardım.
    Bakırköyden Slayer-Show no mercy albümünü almıştım ilk 3 ay hiç çıkarmadım bile içinden.
    Pil şarj makinam vardı, 4 tane ciklet pile dünya para verip almıştım..

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s