1990’ların müziğe ve de dolayısıyla insanlığa kattığı en büyük değerlerden biri dallanıp budaklanan alternatif rock oldu. Alternatif rock, 90’lardan önce piyasaya çıksa da altın çağını bu onyılda yaşadı. REM’in açtığı yoldan emin adımlarla çok grup yürüdü, kimi dikiş tutturdu, kimi de pek tabii başarısız oldu.
90’larda görücüye çıkan gruplar arasında en kayda değerlerden biri şüphesiz ki Radiohead’di. Pablo Honey (1993) ve de sonrasında The Bends (1995) ile dikkatleri toplayan İngiliz alternatif rock grubu Radiohead’in gaza basma albümü OK Computer’in piyasaya çıktığı 1997 yılı, yalnızca bu grup için bir milat teşkil etmiyor, aynı zamanda kendisinden sonra gelecek alternatif rock albümleri için çıtayı daha önce görülmemiş bir biçimde yükseltiyordu.
Radiohead Pablo Honey ile kendisine benzeyen ve sayıları günden güne artan gruplar arasından sıyrılacak bir çizgi yakalayamamıştı açıkçası. Ondan iki sene sonra çıkan The Bends ise sadık bir hayran kitlesi oluşturdu. Ancak yine de kimse Radiohead’in The Bends’den sadece 2 sene sonra böyle bir albüm çıkarmasını beklemiyordu. Albüm herkesi ters köşeye yatırdı, bütün şarkılar beğenildi, eleştirmenlerden tam not aldı, albüm çıkar çıkmaz bir klasik kabul edildi ve Radiohead’i bir marka yaptı. OK Computer’ın 90’ların en iyi üç beş albümünden biri (belki de en iyisi) olduğu müzik eleştirmenlerinin mutabık olduğu az sayıdaki unsurdan biriydi.
Radiohead reddetse de OK Computer konsept bir albümdü. Kapağından şarkıların sırasına, sözlerden müziğin yarattığı ruha, Fitter Happier’a kadar birçok unsur, tüketim toplumu, insanın silikleşmesi gibi benzer konuları işliyordu. Evet, şimdi gına getiren bu konuyu işlemişti OK Computer, ama güzel işlemişti Allah için.
Ancak albümün bu kadar güzel olmasında grup üyesi olmayan (ancak sık sık ‘Radiohead’in altıncı üyesi’ olarak kabul edilen) yapımcı Nigel Godrich’in de çok büyük payı vardı. Şarkılar müthiş bir şekilde mikslenmiş, dinleyici nerede neyle karşılaşacağını tahmin edemez olmuş, ancak bu beklenmezlik kesinlikle dinleyiciyi rahatsız edecek zorlama bir şekilde kullanılmamıştı. Efektler işin içine çok hafiften de olsa girmeye başlamış, sanki Radiohead’in bundan sonra neye yöneleceğinin sinyallerini vermişti.
%100 itina ve kalite ile eş anlama gelen OK Computer hem Radiohead’in, hem alternatif rock’ın, hem de tüm müzik dünyasının en iyi albümlerinden biri olarak kabul ediliyor. Neden olduğunu da anlamak güç değil. Bu albüm özellikle kendi türünün çıtasını o kadar yukarı çekti ki Radiohead bile bunu aşmayı denemedi. Alternatif rock’a son noktayı koymuş edasıyla Radiohead elektronikle imtihana başladı ve OK Computer’dan 3 yıl sonra başka bir ikonik albüm olan Kid A ile hayranlarının karşısına çıktı.
Pingback: 90′ların Protest Kültürü | 90'lar Müzesi
aradan geçen yılların ardından büyümüş, çalışmaya başlamış, çocukluğundaki ve öğrencilik yıllarındaki tüm güzelliklerin aksine rekabetle ve insanların iki yüzlülükleriyle dolu bir çalışma hayatına girmiştim. evet o 90lar daki çocuk büyümüş ve malesef ok computer albümünün bir anlam ifade ettiği bir kişiye dönüşmüştü. ağır bir bunalıma girdiğim 2011 yılında çekmeceden bulduğum cd’yi yine çekmecelerin derinlerinden çıkardığım sony cd çalar’a koyup yollarda yürürken dinlemeye başladım. gece ayrı gündüz ayrı dinledim. beni anlayan, durumumu anlayan ve sırtımı sıvazlayan bir şahıs gibiydi ve acımı dindirdi. iyi geldi. yıl sonunda beni boğan o iş hayatından yakamı söktüm aldım. isteklerimi arzularımı ve hayatımı farklı bir şekilde şekillendirdim. ok computer; bir plazanın 28. katında sıkışık bir ofiste sevmediği insanlarla çalışan birinin yolunu bambaşka bir yöne çevirdi.