Barış Manço ile 7’den 77’ye

90’lar çocuklarının en büyük kahramanlarından biri tartışmasız bir şekilde Barış Manço’ydu. Bu ilginç görünüşlü, eğlenceli, her şarkısı güzel olan adamı her çocuk sever, ebeveynleri de onlardan geri kalmaz, kısaca bütün toplum kendisini ziyadesiyle severdi. Barış Manço da bu durumun farkında olacak ki, Türk televizyon tarihinin en geniş hedef kitleli programıyla yaklaşık 10 yıl boyunca her pazar günü ekranlarımıza konuk oldu. 7’den 77’ye büyük hedeflerine ulaştı ve çocuklardan dedelere bütün aileyi ekran başına toplayarak adının hakkını vermeyi başardı.

Program kesinlikle adının hakkını veriyordu.

Barış Manço’nun televizyonculuk merakının meyvesi olan bu eşsiz program 90’lar televizyonculuğunun en parlak işlerinden biridir herhalde. Ancak Barış Manço’nun TRT’yi buna ikna etmesi, veya TRT’nin Barış Manço’ya güvenmesi biraz fazla zaman aldı. İlk görüşmeden yıllar sonra, ta 1988’de TRT bu programa nihai onayı verdi ve “Barış Manço ile 7’den 77’ye” yayın hayatına başlamış oldu.

Programda kelimenin tam anlamıyla yok yoktu. Daha önce de belirttiğimiz gibi hedef kitle aşağı yukarı herkesti ve program bu doğrultuda ufak birkaç bölümden meydana geliyordu.

'Amerikan' traşlı bir Adam Olacak Çocuk.

‘Adam Olacak Çocuk’ belki de en bilinen, en akılda kalan bölümüydü programın. Sahneye çıkan çocuklar kameralar önünde Barış Manço ile sohbet eder, izleyen herkes çocuk sevimli (aptalca) bir şey söylesin diye merakla bekler, en sonunda çocuk bir şarkı patlatır ve puanlamaya geçilirdi. Puanlama diğer çocuklar tarafından gerçekleştirilirdi ve herkes uygun gördüğü puan tabelasını havaya kaldırırdı. Ancak çocuklara yalnızca 10 puan tabelası dağıtıldığından her çocuk “10 puan 10 puan 10 puan” alır ve Barış Manço tarafından şampiyon ilan edilirdi. Programın didaktik doğası en çok bu bölümde ortaya çıkar, çocuklara dişlerini fırçalamaları gerektiği, karşıdan karşıya nasıl geçileceği, sebze yemeden olmayacağı, neden süt içmeleri gerektiği gibi konular anlatılırdı hep.

İkinci Kahvaltı‘ adlı bölümde  çocuk reytingi kaybedilirdi belki, ancak televizyonda 7’den 77’ye açık kalırdı. Bu bölümde, Benjamin Button’a bir saygı mıdır bilinmez, “yaşlılar da çocuk sayılır” mantığıyla yaşlılar sahneye çıkarılır ve muhabbet edilirdi, kendilerine puan yerine kahve verilirdi.

Barış Manço'nun bizim için gitmediği yer, girmediği kılık kalmıyordu.

‘Dönence’ ise programın zirvesiydi. Bu bölümde Barış Manço dünyanın çeşitli bölgelerine gider, çeşitli şehirleri, ülkeleri, kültürleri, alışkanlıkları, yemekleri dünyaya yeni yeni bakmaya başlamış ülkemize tanıtırdı. Hem de kendisine ayrılan süre içinde hakkıyla yapardı bunu, sadece en bilinen şehirlere veya deniz kıyısındaki ‘piyasa’ plajlara gitmez, Sri Lanka’nın köylerine, ABD’nin içlerine, adını duymadığımız Karayip adalarına, Afrika ülkelerine giderdi. Üstelik, kendisinden 10 sene sonra yayına başlayacak, Türk televizyonlarının diğer popüler seyahat programı olan, 90’larda değişen toplumunun değişen taleplerinin şekillendirdiği, yerel halkla muhabbeti “Bu hırkayı kaça aldın?”, “Kız bana nasıl yazıyor”, “Numarasını alalım mı Şırdan?”dan ibaret olan Acun Firarda’nın aksine, halkla gerçek sohbetler ediyor, onların tuhaf alışkanlıklarını bizlere tanıtıyordu. El kadar teknelerle Japonya’da balina izlemeye gidiyor, tropik adalarda “Bu adada yıllar önce yaşayan bir aşçı ekmeğe tuz koymazmış, su yerine deniz suyu koyarmış, kenara ayırdığı tuzları satıp zengin olmuş” gibi hikayeler anlatır, Beyaz Saray önünde çeşitli hikayelerle türlü sevimlilikler yapardı. 90’lar çocukları arasında dünyayı dolaşan varsa eğer, tutkusu muhtemelen 7’den 77’ye ile başlamış olacaktı.

Dönence’yi ‘Dere Tepe Türkiye’ izliyordu, dünyayı köşe bucak gezen Barış Manço Türkiye’nin bir karış toprağını esgeçecek değildi haliyle. Bütün ülkeyi bir uçtan bir uca dolaşır, programı böyle noktalardı.

Bir Sih ile anneannelerimizi ancak Barış Manço tanıştırabilirdi.

Bu programın neden bu kadar çok sevildiğini anlamak çok kolay aslında. 1988 yılında, Türk televizyonculuğu emekleme aşamasındayken yayın hayatına başlayan bu program rahatlıkla zamanının ötesinde şeklinde tanımlanabilir. İzleyicilerin talepleri doğrultusunda şekillenen programların aksine 7’den 77’ye, izleyicinin taleplerini bizzat belirliyordu. Nice babaanneler ‘İkinci Kahvaltı’ bölümünden sonra iki yamyam görebilmek için ekran karşısından kalkmamış, nice çocuklar zıplayan balinaları gördüklerinde yaşadıkları heyecanı anne babalarıyla paylaşmışlardı.

Barış Manço, pazar günü ve pazar keyfi kavramlarını çok iyi anlamış, televizyon karşısına dizilen bütün aile bireylerinin ortak zevklerini yakalamış, Resim Sevinci ile birlikte ‘Bizimkiler + banyo’ formüllü pazar akşamı kasvetinin aksine pazar günlerini arzulanan bir şeye dönüştürmeyi başarmıştı.

This entry was posted in Televizyon and tagged . Bookmark the permalink.

4 Responses to Barış Manço ile 7’den 77’ye

  1. sensiz olmuyor barış abi, çok erken gittin. rametlinin eski şarkıları, o eski kayıtları daha bir güzel.

  2. Her ne kadar burada daha çok Barış Manço’nun TV hayatından bahsedilse de bence hala gelmiş geçmiş en iyi müzisyendir kendisi. Bu anlatılanları da ekleyince süpper bir karışım çıkıyor ortaya….

  3. sezgin barış says:

    bir bölümünü hala hatırlarım. burak kut’un yaşandı bitti şarkısı deyim yerindeyse patlamış rüzgarda savrulan deri kıyafetler ortalığı kasıp kavururken sarışın küçük bir çocuk adam olacak çocukta bu şarkıyı söylemişti.

  4. Pingback: 90'lar Müzesi

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s