Commandos: Behind Enemy Lines

Bildiğiniz üzere İkinci Dünya Savaşı’nın ekmeğini yemeyen eğlence sektörü yok gibi bir şey. 90’ların başından sonra dev adımlar atmaya başlayan bilgisayar oyunlarının da bu alana el atması fazla gecikmedi.

Eidos Interactive’in 1998 yılında çıkardığı Commandos: Behind Enemy Lines da bu dipsiz madene yelken açan oyunlardan biriydi. Daha ortalarda Medal of Honor, Company of Heroes, Call of Duty’ler yokken Eidos mükemmel bir real time strateji oyunuyla İkinci Dünya Savaşı konusuna girişiyordu. Başarılı serinin devamının gelmesi ile birkaç sene sonra Commandos 1 diye anılacak bu oyun, çıktığı gibi inanılmaz bir sükse yapmış, anında klasik sıfatını kazanmış ve çocukların muhabbetlerinde kendine muazzam bir yer bulmuştu.

"Zoru başarırız, imkansız biraz zaman alır..."

Konu olarak müthiş yetenekli 6 askerin çeşitli zamanlarda düşman hatlarının arkasına sızması ve zeka, beceriklilik ve sessizlik sayesinde koca orduların yapamayacağı sabotaj görevlerini korkusuzca yerine getirmesini ele alıyordu. Bu seçkin takımın beyni bizdik ve öncelikle çeşitli sinsi taktiklerle, fakat yeri gelirse de silahlarımızı konuşturarak hiçbir adamımızı arkada bırakmadan bize verilen zor görevleri yerine getirmeye çalışıyorduk.

Dediğimiz gibi bu görevleri yerine getirebilmemiz için emrimize 6 farklı asker verilmişti. Her asker çeşitli durumlarda birbirinden önemli, birbirinden vazgeçilmez hale geliyordu. Her oyuncunun gönül verdiği asker şüphesiz değişiklik gösterse de Voltran’ın vücudunu tek başına oluşturan sıkı komandomuz Green Beret muhtemelen oyunun en sevilen karakteriydi. Nazi erlerinin arkasından koşup boğazlarını kesiyor, cesetleri sırtlayıp saklıyor, koca koca varilleri istediği yere taşıyor, hiç gıkını çıkarmadan kendini karın kumun altına gömüyor, isterseniz saatlerce bekliyordu. Doğuştan asker olan Türk gençliğinin bu inanılmaz şovdan etkilenmemesi beklenemezdi.

Norveç dağlarından Cezayir çöllerine... su uyur, düşman uyumaz.

Ancak Green Beret’in bu büyük popülaritesi az da olsa Spy’ın hakkını yemiyor değildi. Cılız mı cılız, sünepe mi sünepe duran ajanımız yeri geldiğinde elini kolunu sallaya sallaya düşman hatlarına dalıyor, mükemmel aksanı sayesinde Alman subayları lafa tutarak takımına paha biçilemez zaman veya mekanlar kazandırıyor, kimse yokken askerlerin boynuna zehirli iğnesini basıveriyor, çelimsiz görünüşüne rağmen cesetleri omzunun üzerinde en ücra köşelere taşıyor, yürek dayanmayacak görevlerin altından bileğinin hakkıyla kalkıyordu.

Bütün takımın başarısı bu iki karaktere yüklenemezdi elbet. Ne de olsa bu bir takım oyunuydu ve biri bile olmasa diğerleri hiçbir işe yaramazdı. Marine buz gibi Norveç sularına dalamasa, Sapper koca koca binaları veya tankları patlatamasa, Sniper en uyuz nöbetçiyi 10 km öteden indiremese, Driver motoru olan her cihaza özel bir sevgi beslemese ne Green Beret’in gücü, ne de Spy’ın çelik gibi sinirleri bir işe yarardı.

İşte o lanet alarm...

Malumunuz olduğu üzere Commandos zorluğu ve sıfır toleransı ile ünlü bir oyundu. Yanlış bir hamlede geri dönüşü olmayan bir yola giriliyor, alarm verildikten sonra ortaya çıkan makineli tüfekli devriyeler komandolarımıza göz açtırmıyor, acımadan hepsini tarıyor, görevi yerine getirmek imkansız bir hale geliyordu. Nazilerin “Alaağğm, alaağğm” nidaları eşliğinde sol altta beliren kırmızı ışık bizlere sinir harbi yaşatıyor ve save/load manyağı olmamıza sebep oluyordu. Bu nedenle varımızı yoğumuzu alarm verilmemesi için harcıyor, gürültü yapan tabancamız yerine bıçak, zıpkın veya ayı kapanı gibi sessiz av silahlarını tercih ediyorduk.

Commandos demek, atmosfer demekti. Oyunun easy’de bile yüksek olan zorluk derecesi, basit olsa da bizi gerim gerim geren müzikler, oyunun sıfır toleransıyla törpülenen başarma dürtüsü, müthiş çevre tasarımı, kusursuz arka plan, savaşın oyuncuya anlatılması, başarılı gerçekçilik, silahlar, araçlar vs. kesinlikle oyuncuyu çok kısa bir sürede içine çekiyordu.

"Ayn feleşta!"

Tabii bazı saçma sapan unsurlar da yok değildi. Örneğin yanyana nöbet tutan iki askerden biri, arkadaşı arkasında ufak bir kan gölünden başka bir şey bırakmadan yok olunca hiç kıllanmıyor, “Bu o kadar normal ki…” deyip görevine devam ediyordu. Veya 3 kişilik ufak bir devriyenin yoluna ayı kapanı kurabiliyor, bu kapan ile devriyenin ilk geçişinde içlerinden birini öldürebiliyordunuz – hayatta kalan diğer ikisi, artık ünlü Alman disiplininden midir bilinmez, istifini hiç bozmadan turuna devam ediyordu ve ikinci geçişlerinde ikinci, üçüncü turda da üçüncü askeri tamamen aynı şekilde öldürebiliyordunuz. Ancak oyuna sonsuz bir kredi tanıyan Commandos oyuncusu, yanında yürüyen arkadaşı ayı kapanına basıp “Hııaaa” diye haykırarak parçalanıp ölünce bu olaya kayıtsız kalan askeri pek sorgulamıyordu.

Seveni bol bu serinin birinci oyunu, sanıyorum ki benzersiz olmaktan da yararlanarak serinin en sevileni olmayı başarmıştır. Commandos oynayan çoğu kişi, kapalı bir havada bilgisayarının başına oturup karlı Norveç bölümlerinden aldığı hazzı serinin ilerleyen oyunlarında kolay kolay bulamamıştır.

This entry was posted in Bilgisayar and tagged . Bookmark the permalink.

5 Responses to Commandos: Behind Enemy Lines

  1. Pingback: Theme Hospital | 90'lar Müzesi

  2. Pingback: Caesar III | 90'lar Müzesi

  3. Pingback: Diablo | 90'lar Müzesi

  4. Alarrrmmm Alarrrmmm hayatımda bir sürü oyun oynayıp bitirdim. Ama hiçbiri Commandos’a yaklaşamaz bile bu oyunu FPS türüne geçirmeye çalışmak rezaletinden sonra bir daha çıkmamasına çok üzlüyorum. Umarım birileri tekrar bu oyunun yeni versiyonlarını çıkarır.

  5. Mrt says:

    Duvar arkası taktiği vardı bu oyunda, duvarın arkasında ateş ettikten sonra gelen herkesi kurşuna diziyordunuz:)

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s