Leon

Romantik filmlerin en kanlısı, kanlı filmlerin en romantiği…

Luc Besson’un 1994 yılında yazıp yönettiği ve hala daha ekmeğini yediği Leon, 90’ların en kült filmlerinden. 40 yaşında bir seri katil ile 12 yaşındaki bir öksüz yetim kızın aşkını anlatıyordu bu sıra dışı film. Böyle dillendirince kulağa saçma gelse de müthiş karakterler ve doğal olay dizisi sayesinde izleyicilerin hiç birinin bu sıra dışı aşkı sorguladığını sanmıyorum.

Mathilda kaderin sillesini erken yaşta yiyordu.

12 yaşındaki Natalie Portman’ın canlandırdığı Mathilda, bir gün bakkala yiyecek almaya gider ve o sırada bütün ailesi polis/mafya tarafından öldürülür. Eve dönen Mathilda katillere bir şey çaktırmadan koridorun sonundaki İtalyan kiralık katil Leon’un evine gider, kendi eviymişçesine kapıyı çalıp içeri girer, hayatta kalır, Leon’la tanışır ve olaylar gelişir.

Jean Reno’nun canlandırdığı Leon, yer yer otistik özellikler gösteren, profesyonel ve çok çok iyi bir kirallık katildir. Ancak biz katil Leon’u severiz, çünkü zaten kötü insanları öldürür ve kadın ve çocuklara dokunmaz. Aslında yufka yüreklidir yani. Zaten o kara günde de Mathilda’ya kapıyı açar, böylece sinema tarihinin en tuhaf ikililerinden biri doğar.

Leon için süt bir, çiçeği ikiydi.

Kötü adamımız ise müthiş bir performans çıkaran Gary Oldman’dır. Hem mafya hem polis olan Stansfield, Mathilda’nın ailesini öldürür, yetmezmiş gibi Mathilda ve Leon’un da peşine düşer.

Leon Mathilda’yı kurtarmak için her şeyi yapar ve kurtarır da, ancak Stansfield ile Leon karşılaştığında, durdurulamayan bir güç ve kıpırdamayan bir nesne misali, hiçbiri bu karşılaşmadan sağ çıkamaz. Ailesinin, daha doğrusu küçük kardeşinin intikamı alınan Matilda, ailesinden sonra bu sefer de Leon’u kaybeder…

Kimine göre aşkın en saf halini anlatan bir aşk filmi, kimine göre ise gayet iyi kurgulanmış bir macera filmi olan Leon, ikisinin de hakkını verir ve hem aşkı, hem şiddeti çok iyi işler. Mathilda’nın aşkının doğrulaması karnındaki histir, Stansfield ise şiddet ile klasik müziği aynı şekilde sever, yeri gelir silahlarıyla bizlere bir Beethoven çalar.

Leon ve Mathilda sinema tarihinin en sıra dışı çiftlerindendi.

En sonunda aşk ile şiddet birleşir ve olayların çözümünde, bütün gücüyle Mathilda’yı yaşatmaya çalışan ve her türlü duygusal frenden kurtulan Leon, Mathilda’ya duyduğu sevginin aşk olduğunu Mathilda ve seyirciye itiraf eder. Polisin bir dairede kıstırdığı 40 yaşlarında bir kiralık katil, 12 yaşındaki bir kıza “Beni kaybetmeyeceksin Mathilda, bana yaşamla dolu günler verdin, beni mutlu ettin, bir yatakta uyuttun, kök verdirdin… Seni seviyorum Mathilda.” der, ve biz bunu asla sorgulamayız, yalnızca tüylerimiz diken diken olur.

Yakında 20 yılını dolduracak olan Leon’u bizler unutmadık. Hoş, istesek de unutamazdık zaten, önce Cine 5, sonra Show Tv, sonra da Star sayesinde 90’lar (ve de 2000’ler) boyunca ekranlarımızdan hiç eksik olmadı. Daha iyi bir katil, daha sıra dışı bir aşk izler miyiz, izleyebiliriz neden olmasın, ancak bir pencere önündeki tek bir çiçeksiz bitki, cam bir bardaktaki süt bize yalnızca Leon’u hatırlatacak.

"I think we'll be ok here Leon."

This entry was posted in Televizyon and tagged , . Bookmark the permalink.

1 Response to Leon

  1. CEWO says:

    SİNEMA SİNEMA OLALI BÖYLE BİR FİLM GÖRMEDİ…
    TEBRİKLER…
    HEM BU GÜZEL WEBSİTESİ İÇİN HEM DE BU FİLM İÇİN…

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s