Evet sevgili müzeseverler, şimdi sıra, her geçen gün hatırlamakta zorlandığımız bir maddede. Karşınızda 90’larda dördü üst üste olmak üzere tam 6 kez Türkiye Süper Lig şampiyonu olan, hızını alamayıp üstüne bir de UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı kazanan, 90’ların açık ara en başarılı takımı Galatasaray.
Aslında bu onyıla iyi başlayan takım Beşiktaş’tı. 1989-90, 1990-91 ve 1991-92 sezonlarını şampiyon olarak tamamlayan Beşiktaş’ın başarısı 1992-93 sezonunda sekteye uğradı. Takıma bu sezon katılan Hakan Şükür’ün yanı sıra, Uğur, Tugay, Bülent ve Ostrava Panteri (veya Kova) Hayrettin gibi isimlerin bulunduğu kadro, 1992-93 ve 1993-94 sezonlarında şampiyon olmayı bildi
Fakat Galatasaray’ın hızı kesildi ve Beşiktaş 1994-95 sezonunda şampiyonluğu geri aldı. Ertesi yıl ise Fenerbahçe, bu on yıldaki tek şampiyonluğunu elde etti. 1996 yılına gelindiğinde ise Galatasaray Spor Kulübü’nün tarihindeki en başarılı dönem başladı.
Galatasaray’ın uçuşa geçmesinin formülü aralarında Emre, Okan, Ümit Davala, Ergün, Bülent, Tugay gibi isimlerin de yer aldığı istisnai yetenekteki bir neslin Hagi gibi bir futbol virtüözü ile desteklenmesiydi. Daha önce Real Madrid ve Barcelona gibi takımların formasını giyen Gheorghe Hagi’nin takıma katıldığı 1996 yılında Galatasaray’ın altın çağı başladı.
Hagi geldiğinde yaşı ve kariyerinin gidişatı ile ilgili eleştirilere hedef oldu. Fakat Galatasaray, Hagi’nin en çok forma giydiği takım oldu; Hagi akıllı oyunu, golleri, şutları, frikikleri ile taraftarın gönlünde taht kurarken, 10 numaralı forması jübilesinin ardından bir süreliğine müzeye kaldırıldı.
Galatasaray, dile kolay, 1996-97, 1997-98, 1998-99 ve 1999-2000 sezonlarında, dört sene üst üste şampiyon oldu. Hızını alamayan ve Türkiye’ye sığamayan Galatasaray, UEAF Kupası 1999-2000 sezonunda, Borussia Dortmund, Mallorca ve Leeds United’ı eleyerek finale ulaştı. Final maçında ise Galatasaray Arsenal ile karşılaşıyordu. 90’lar çocuklarının belki de o ana kadar en çok heyecanlandığı anlar bu maçtaydı… Galatasaray’ın 10 kişi bitirdiği, Bülent Korkmaz’ın sarılı koluyla oynadığı, nice gollerin kaçtığı maçta uzatmalar da 0-0 tamamlanınca penaltı atışlarına geçildi. Arsenal Davor Şuker ve Patrick Vieira ile penaltıları bir bir kaçırdıkça, Ergün, Hakan, Ümit Seaman’ı bir bir avladıkça kalbimiz adrenaline doydu. Artık iş yalnızca Popescu’nun tek bir penaltısına bakıyordu… Popescu da bu tarihi fırsatı tepmedi ve Galatasaray Arsenal’i devirerek UEFA Kupası’nı kazandı. Bütün bunlar da yetmezmiş gibi 2000 yılında Real Madrid’i mağlup ederek Süper Kupa’yı da aldı.
Futbol sadece futbol olmadığı için Galatasaray’ın özellikle Avrupa başarılarının ülkemiz ve toplumumuz üzerinde büyük etkileri oldu. Türk sporunun üzerindeki ölü toprağı atıldı, bundan sadece futbol değil bütün branşlar nemalandı. Devlerle aynı sahneye çıkıp başrolü alabileceğimize inandık, başta Galatasaraylı futbolcular olmak üzere Türk futbolcuların Avrupa vizesi alması çok kolaylaşırken NBA’ye de Türk transferleri başladı. Bunun yanı sıra kısa vadede Türkiye’de tam bir bayram havası yaşanırken orta vadede de toplumsal psikoloji ve moral de yükselişe geçti.
Başlarında Şampiyonlar Ligi’nde birkaç önemli başarıya imza atsa da 2000’ler Galatasaray’a çok da fazla yaramadı. Galatasaray’ın özellikle bu sezon mumla aradığı o günlerden geriye “Dört sene üst üste şampiyon olduk, Avrupa’nın kralı olduk” tezahüratından başka pek bir şey kalmadı.