90’ların İnternet Kültürü

Modern çağın en büyük fenomeni, dünyayı hızlandıran, hükümetler yıkan, alemde keşfedilmemiş şey bırakmayan, küreselleşme aşkımızın en büyük parçası olan interconnected networks, kısa adıyla internet, ülkemize 1990’larda uğradı.

Aralarında Oğuz Manas ve Atıf Ünaldı gibi isimlerin de bulunduğu birçok kişinin üstlendiği “Türkiye’ye interneti getirme”, tam olarak 1994 yılına nasip oldu. Zaten bu günlerin yaklaştığı, bakkallarımızı marketlerimizi kaplayan ürünlerin üzerindeki internet ve e-mail adreslerinin virüs gibi çoğalmasından belliydi.

İnternetin (ve öncesinde ‘hane bilgisayarının’) Türkiye’ye varması, 90’lar çocuklarının önceki nesillerle aralarındaki farklılıkları zaten her nesil arasında olan ayrımın ötesine götürerek gerçek bir uçuruma dönüşmesine yardımcı oldu. İnternetin daha önceki hiçbir şeye benzememesi, günlük hayatta kendine hemen yer bulabilecek kadar basit, ancak öyle çat diye tanımlanamayacak kadar karmaşık bir şey olması, “Ne bu internet?” diye soran ve aldığı cevaptan tatmin olmayan babaannelerimizin “Tamam da ne yani tam olarak?” diye üstelemesine ve algılarında bir kısa devreye yol açıyordu.

AltaVista dünyanın ilk büyük popüler arama motorlarındandı.

Tabii internet ilk geldiğinde sahip olduğu kültür günümüzdekinden oldukça farklıydı. İnternet fenomeni Facebook bir cep telefonu misali hayatımıza nüfuz etmemiş, youtube kendi yıldızlarını yaratmamış, arama motorları hükümetlere kafa tutmaya başlamamış, şirketler kendilerini televizyon reklamlarına twitter adreslerini eklemek zorunda hissetmeye başlamamıştı.

Her şeyden önce çevirmeli modem diye bir şey vardı… 1960’ların bilim kurgu filmlerine yakışacak bağlantı sesiyle bu çevirmeli modemler birer birer evlerimize girdi, küçücük eller o modemlerin önünde, o distortion’lı düşen hat sesini duyabilmek için birleşip Allah’a yalvarır oldu. Bağlanınca iş bitmiyordu, internete pamuk ipliğiyle bağlıydık adeta. Telefon hattımızdan bir talep olunca, hatta bazen de hiçbir şey olmadan internetimiz kesilebiliyordu. Kesilmese bile 90’lar çocuğu o yıllarda anne-babaya göğüs germek zorundaydı. Ebeveynimizin internet konusundaki tereddütleri kabarık faturalardan eve telefon etmek isteyen dayılarımıza kadar uzanıyordu. Evinde (muhtemelen biri internet için alınmış) iki hattı olan şanslı çocukların ise böyle tasaları yoktu.

İnternet sağlayıcıları ise ansızın türeyip birbirleriyle amansız bir rekabet içine girdiler. E-Kolay, Superonline, Ixir gibi internet sağlayıcıları doymaktan çok uzak piyasayı paylaşamadılar, esprilerle komikliklerle dolu reklamları televizyonlarımızı şenlendirdi.

İnternet gelince chat faslının yurdumuza uğraması da gecikmedi. mIRC ve ICQ gibi programlar ana akıma yerleşirken bir nick kültürü de böylece oluşmuş oldu. Türkçe – İngilizce nick’ler seçildi, edebiyattan, müzikten, sinemadan alıntılar yapıldı, sahte profiller hazırlandı, Türk’ün chat ile imtihanı da böylece başladı. Yeni türeyen internet kafe konsepti de bu bağımlılık yapıcı sohbetler yüzünden yatırımcının yüzünü kısa sürede güldürdü.

Napster'in kedisi geceleri nice prodüktörün uykusunu kaçırıyordu.

İnternetin bir diğer getirisi ise dosya paylaşımı oldu. O zamanlar albümler, diziler, filmler saatler içinde indirilemediği için, uçsuz bucaksız ufuklara yelken açan korsan sektörünün ilk el attığı unsurlar tek şarkılar oldu. Majör şarkı paylaşım programlarında genelde en son hitler bulunuyordu, 0.6kb/s ile indirdiğimiz bu şarkıların sayısı haftada birer ikişer artıyordu. Takdir edersiniz ki hal böyleyken arşiv oluşturmak da inanılmaz zordu. Bu sebepten dolayı her şarkının gönlümüzde ayrı bir yeri vardı. Bu zor elde etme unsuru da küçük korsanların paylaşma kültürüne katkıda bulunuyordu. “Sana bir şarkı atayım mı?” ile başlayan mesajlaşmalar, harika upload hızı seviyelerinden dolayı 2-3 saatlik muhabbeti garanti ediyordu.

İnternetin ve internet çağının Facebook, Google, youtube gibi kendi kahramanlarını yaratacağı belliydi aslında, ancak bunun genel idrakı nereden baksanız 15-20 yıl sürdü. Bu durumda birkaç başarısızlık hikayesinin çıkmaması da imkansızdı. Bu duruma en iyi örnek Geocities gibi oldukça dandik kişisel internet siteleri sağlayıcıları olabilir. Aslında bir nevi günümüzün popüler sitelerinin mantığını içeren, fakat onların vizyonundan bir hayli uzak olan Geocities de önce Myspace, sonra da Facebook gibi olaya son noktayı koyan ilerici internet siteleriyle kıyaslandığında bugün ziyadesiyle gülünç duruyor.

İnternet bu emekleme döneminden sonra ülkemizde hızla yaygınlaştı ve sokak oyunları, mahalle buluşmaları, uzun telefon konuşmaları ve porno dergiler gibi birçok şeyin ölümünde büyük rol oynadı, ancak internetsever Türk gençliği her şeyin bir bedelinin olduğunun farkındaydı…

This entry was posted in Bilgisayar and tagged , . Bookmark the permalink.

3 Responses to 90’ların İnternet Kültürü

  1. 97-98 yıllarında sınıf arkadaşlarım teker teker internetle tanışmış, babam ise ÖSS gerekçesi ile beni bu ağa dahil olmaktan bir süreliğine mahrum bırakmıştı. Ben de zaman zaman arkadaşlarımın evlerinde kalır, modemin çıkarttığı tavuk boğazlama sesini hayretle dinler ve bu dipsiz dünyayı keşfetmeye çalışırdım.

    Dersaneden çıktığım bir gün yakınlardaki bir internet cafeye giderek mail adresi almaya karar verdim. Hotmail’e girip bir kaç başarısız denemenin ardından Yahoo’dan mail adresimi almayı başarmıştım.

    Bu arada babam ÖSS’nin yapıldığı Pazar’ın hemen ertesinde bana bir bilgisayar alması sonucu artık ben de teknolojinin içerisine düşmüştüm. Fakat telefon hattının meşgul kalmaması gerekliliği, bağlantı ücretlerinin yüksekliği gibi sebeplerden dolayı tüm gün elimde bir not defteri ile gezer, bağlanacağım zaman hangi sitelere bakacağımı tek tek not ederdim. Akşam 10 gibi nete bağlanınca bu sitelere girer, maksimum 1-2 saat sonra hemen bağlantımı keserdim.

    Sonraları DSL teknolojisinin çıkması benim hayallerimi epey bir zorlamıştı. Ses kartının sürekli açık olması gibi internete sürekli bağlı olmak inanılmaz bir şeymiş gibi gelmişti…

  2. Erdem Erden says:

    -seni op yapiim mi 🙂
    -ehuehehe 🙂

  3. Murat says:

    Bende internet’e evde ilk girdiğim günlerde forumlara yazdığım yazılar eğer uzunsa önce notepad de yazar kopyalar sonra çevirmeli bağlantımı açar öle gönderirdim.
    Hİç unutmam arkadaşım gazetede çalışırdı tv kartı getirmişti o heyecanla 40mb. lık driverını bulmuştum netten akşam 23:00 ten sabah 07:00’ye kafar 2,2 ile 2,3 kb. değişen hızdaki indirmesini beklemiş ve 08:00 itibari ile hayta geçirmiştim tv kartını.
    Napsterdan mp3 indiriken bazen bir tek kullanıcıda olduğu zaman yarım yamalak ingilizce ile nette kallması için yalvarırdım.
    1gb. lık mp3 arşivim bilgisayarın bozulması sonucunda kaybolduğunda 1 hafta kendime gelememiştim.
    İnternet cafelere gidip sıra beklerdik, sıra geldiğinde sahibi gelir ne yapacağımızı sorardı chat yapıcaz derdik adam açar nick’imizi sorardı bizde zurnadan sadece yazı yazardık 🙂

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s