‘Ah şu 90’lı yılların başları bile bir başka güzeldi!’ serzenişleriyle iç geçiriyor musunuz bilmem sevgili müzeseverler, şahsen geçmişimizin naif ve mütevazı yıllarına beslediğim o katıksız sevgi, içimi titreten o nostaljik tat 90’ların yılbaşı gecelerini üstünkörü hatırlayınca hafif bir sekteye uğramadı değil… Tuhaf zamanlardı, alışmadan sürükleniyorduk her türlü değişikliğin peşinden, o güne kadar efendi efendi TRT’nin yılbaşı programlarını izlerken, bölünerek çoğalan özel kanallar arasında kıyasıya rekabet dönemi başlamıştı. Yılbaşı gecesi evinde oturup televizyona bakarken tombalasını oynayan, Milli Piyango Yeni Yıl Özel Çekilişi yaklaştıkça tatlı bir heyecana teslim olan ortadirek Türk ailesini tavlamak için yeni yollar üretmek şarttı. Eh, açıkçası her yeni fikrin de güzel olması gibi bir kaygı da güdülmüyordu, böylelikle rekabet ateşi harlanırken ekranlarımız o malum günde çeşit çeşit sanatçılarla, programlarla doldu taştı.

O zamanlar ismi 'eyç-bi-bi' değil, 'ha-be-be' şeklinde okunsun diye kampanyalar yürütülen HBB de bu savaşın taraflarından biriydi.
Yılbaşı geceleri için televizyon kanalları ufak çaplı bir serveti gözden çıkararak, dönemin en afilli sanatçılarını kendi saflarına çekebilmek için kıyasıya mücadeleye koyulurlardı. Ancak büyük yıldızlar, yüksek ihtimal ayaklarına serilen kese kese altına rağmen, farklı bir kanaldan alacakları meblağı da gözden çıkarmaya yanaşmazlardı. Bu durumun kaçınılmaz sonucu da, misal Sibel Can’ın Kanal 6’da canlı yayındayken, Star TV’de banttan programıyla evlerimize konuk olmasıydı. Aynı anda iki kanalda aynı insanın arz-ı endam etmesi biz küçüklerin kafasını bir hayli karıştırır, bilimkurgu filmlerinden aşina olduğumuz insan kopyalama işleminin ülkemiz topraklarında başarıyla uygulandığına neredeyse ikna olurduk.
Yeterli sayıda meşhur sanatçımızı kendi bünyesine toplamayı başaran kanallar, ‘madem bu kadar ünlüye para döktük, etinden sütünden faydalanalım’ düsturuyla bu topluluğa tuhaf mizansenler eşliğinde özel performanslar da hazırlarlar, saatler 12’yi gösterdiğinde kah birbirlerine balon atarak, kah konfeti yağmuru eşliğinde hep bir ağızdan umut, barış ve mutluluk mesajları aşılayan bir şarkı seslendirirlerdi.
Evet, o zamanlar Victoria’s Secret falan bilmezdik, dolayısıyla aile erkeklerinin iple çektiği an, dansözlerimizin kıvrak figürlerini sergiledikleri bölümdü. Her kanalda asgari bir dansöz çıkar, ertesi gün kulislerde hangi dansözün daha iyi olduğu tartışılırdı. Dünyamız küçüktü vesselam, dansözlerimizle mutluyduk, ammavelakin tamahkarlığın pençesine düşeceğimiz günler çok yakındı…
Sene 1995. Gazeteler, televizyonlar yıkılıyor: Yılbaşı gecesi 3D yayın yapılacak ve sadece
özel 3D gözlüklere sahip olanlar bu benzersiz görsel şölenden istifade edebilecek. Biz çocuklar Dinozorlar dergisinden çıkan gözlüklerimizi arayaduralım, büyükler Migros senin, gazete bayiileri benim 3D gözlük avına çıkmışlardı bile. Kadın, erkek, genç, yaşlı, küçük, büyük, ihtiyar, kızlar, delikanlılar ve biz sevimli çocuklar ekran başına kurulmuş, Hülya Avşar’ın yeni şarkısı şerefine stüdyoda oluşturulan çingene kasabası ortamının 3D ayrıcalığıyla keyfini sürüyorduk. En azından sürdüğümüze kendimizi inandırmaya çalışıyorduk. Evet, ufak bir derinlik sağlanmıştı görüntüde ama, Hülya ‘rüya gibi’ güzelliğiyle tıpkı evimizin salonundaymış gibi şarkı söylemiyor, Esmeralda misali raksetmiyordu… Ertesi gün şikayetler havada uçuştu, halk galeyana geldi ve sonrasında yetkililerin açıklamasıyla anladık ki, en azından bazılarımız gözlüklerimizi gözümüze takmayı başarmıştık, olayı çok daha farklı boyutlara taşımaya teşebbüs edenler de azımsanacak bir kitle değildi… Sene 2011, Na’viler canları pahasına özgürlük savaşına girmişler, Hugo Méliès’in sırrının peşinde Orsay Garı’nda koşturmuş, biz de 3D gözlüklerimizi nasıl kullanacağımızı öğrenmişiz en azından.

Yılbaşında Tarkan'ı ekrana çıkarmak yarışa 1-0 önde başlamaksa, Tarkan'a alaturka söyletmek 5-0 önde başlamaktı...
90’ların sonlarına yaklaşıldıkça yaratıcılık biraz daha zorlanmaya başladı, dizilerde yılbaşı özel bölümlerine alıştık, ‘Tarkan’ın alaturka söylemesi’ gibi heyecanla beklediğimiz performanslar oldu ama, yılbaşı gecelerinin o haftalar öncesinden duyurulmaya başlanan özel programları, sır gibi saklanan sürprizleri de hayatımızdan yavaş yavaş çıktı gitti. NTV’nin konsept programları, CNBC-E’nin Victoria’s Secret Fashion Show’u, Arka Sokaklar’ın yılbaşı özel bölümü derken yuvarlanıp gidiyoruz işte bu sıralar. Ama ne ile karşılaşacağını tahayyül bile edemeden, 3D gözlükler elde dansözü beklemenin heyecanı nerede var sorarım size sevgili müzeseverler?
2011’in son yazısını, Hülya Avşar’ın 3D yayınlanan meşhur performansının görüntüleriyle bitirirken yeni yılda tüm dileklerinizin gerçek olmasını temenni ediyoruz. 2012’de de ortak tarihimizin 90’lı yıllarını beraberce eşelemek üzere, ”bizi özleyin anacım, baaaayy!”
*Görseller http://www.milliyet.com.tr arşivinden alınmıştır.
Doksanları görmemiş bir çocuk olarak keşke o zamanlarda da yaşasaydım diyorum : D Bizim kuşak bilgisayar diye bir şey keşfetmiş,sürekli başında,ben de onlara diyorum da benim de onlardan pek bir farkım yok,bilgisayar çocuğuyum işte,”karanlığa küfür edeceğine bir mum yak” sözü tam bana göre = D