90’lar marka çılgınlığının patlama onyılıydı. Daha önceleri bir Levi’s kot alabilmek için Amerikan Pazarı’nı tavaf eden gençlerin aksine 90’lar gençliği şanslıydı, 2000’ler gençliği ise bir nevi küçük Amerika’da yaşamanın nimetlerinden sonuna kadar faydalanacak, 100 metre aralıklarla dizilmiş Starbucks’larından karamel macchiato’larını alabileceklerdi.
Amerikan menşei markalar belli bir zümrenin tekelinden çıkmış, halka inmişti artık, geri dönüşü olmayan bu yolda ergenliğe yeni giriş yapan veletlerin de hedefleri yeni bir Barbie ya da Action-Man’den sapmıştı elbette, misal ben Sümerbank’tan alınma mavi ilkokul önlüğüme bakmadan, ortaokul gençliğinin ayağında bitivermeye başlayan Caterpillar’lara bakıp hayıflanmaya başlamıştım yavaştan, kılık kıyafet konusunda tornadan çıkmış gibi giyinmemizin tohumları o yıllarda böyle böyle atılmıştı. Caterpillar botlar da kırmızı Puma’lardan boksör ayakkabılarına uzanan bu uzun yolda bir mihenk taşıydı.
Aslında Caterpillar özünde kocaman kocaman, sapsarı iş makinaları üreten, Amerikalı, 2009 Fortune 500 büyük şirket sıralamasında 44’üncü olmuş güzide bir şirketti. Böylesine büyük bir firma, bünyesinde çalışan, makinelerini kullanan mühendisleri, işçileri de unutmamış, onların en olumsuz koşullarda bile ‘ay ayaklarım ıslanacak, bataklığa batacağım, taş düşecek topal kalacağım’ kaygılarından azade işlerine odaklanmalarını sağlamak için sapasağlam botlar üretmişti. İşbu botlar, 90’ların ortasından itibaren Türkiye’de beklenmedik bir patlama yapmış, özellikle sarı rengi gençlerarası bir fetiş objesine dönüşüvermişti. Üstelik o zamanlar pek haberimiz de yoktu Caterpillar marka iş makinelerinden, ezkaza yolda üzeri devasa Caterpillar logolu bir dozerle karşılaşsak ‘Aa bizim botların makinesi de varmış, nasıl ya?’ der kalırdık, kafalar bir hayli karışırdı.
Neydi bu botların sırrı, neden bu kadar popüler olmuşlardı? Bilek kısımlarındaki Caterpillar yazısı ile kalburüstü bir kesime dahil olduğunuzu kanıtladığından mı, yoksa sadece sağlamlığından mı kitleleri cezbetmişti? İkinci olasılık bir hayli zayıf, ne de olsa 36-42 kuzey paralelleri ve 26-45 doğu meridyenlerinde bulunan ülkemiz, yüksek doğusu hariç kara kıştan pek nasibini almaz, genelde karlara gömülmez bir iklime sahipti. Öte yandan, Türkiye’de satılan Caterpillar botlar Amerika’dan ithal de değildi, isim hakkını alan Yeşil Kundura tarafından üretiliyorlardı, ve okyanus ötesi arkadaşları kadar dayanıklı mıydılar bunu henüz bilmiyorduk. O yüzden sürü psikolojisi Caterpillar botların önlenemez yükselişini açıklayacak en iyi terimdi sanırım, 2000’lerin başında yerini daha pahalı ve daha şık olan Timberland’lere bırakana kadar da saltanatını yedi iklim dört bucakta sürdürdü Caterpillar botlar…
Şimdi rahat rahat Caterpillar dediğime bakmayın, o zamanlar İngilizce’ye bu kadar aşina değildik ve kuvvetle muhtemel Caterpillar kelimesini hakkını vererek telaffuz edecek altyapıdan yoksunduk. Bu durumdan mütevellit kısaca Cat derdik bu botlara, cümle içinde kullanmak gerekirse: ‘Selin’in Cat’lerini gördün mü, dün almışlar annesiyle’. Nasıl ki bugün Ugg’ların tarçın rengi makbulse, o zamanlar da Cat’lerin sarısı revaçta, kahverengisi, siyahı ise keyfe kederdi. Öte yandan Yeşil Kundura, Türk kadınının içindeki kokoşluğa da sırt çevirememiş, koskoca ‘Walking Machine’ sloganlı Caterpillar’ların topuklu modellerini üretmişti. Ne yazık ki görselini bulamadığımız bu dönem fenomeni botları hayalinizde canlandırmanız bile, durumun absürdlüğünü anlamaya yeter sanırım…
Son olarak belirtmek gerekir ki 90’lar hala ortalama bir Türk ailesinin giyim kuşam için
har vurup harman savurduğu yıllar değildi, genelde gençlerin bir yazlık ayakkabısı, bir botu, bir de lastik papuçları olur, fazlası akla bile gelmezdi. Bu kemer sıkma yıllarında hem bir Caterpillar bota yaklaşık 30.000.000 civarı bir para vermek istemeyen, hem de dönemin modasından geri kalmayı sindiremeyenler için %100 Türk malı, siyah üstüne sarı yazılı, bilumum inşaat makinesi isimlerinden türetilmiş markalar mevcuttu. Greyder, Bulldozer gibi bu markalar birebir kopya edilmiş modelleri çok daha cazip fiyatlarla sunarlarken bazı açıkgöz girişimciler bu ufak kelime oyunlarına girmeyi bile fuzuli görmüş, doğrudan Carterpillar ismiyle piyasalara şaşaalı bir giriş yapmıştı.
Caterpillar fırtınası da ardılı bütün fırtınalar gibi geçici oldu, evladiyelik botlarımız yerini önce Harley Davidson’a, sonra da Timberland’lere bıraktı, gün oldu devran döndü, bir zamanlar gururla giydiğimiz Cat’lerimizden utanır olduk, karda kışta giyerken bile hafif kamburumuz çıkmaya başladı sanki, fakir damgası yememek için kalabalık mekanlarda dolaşmaktan imtina ettik. Oysa yiğidi öldür hakkını yeme, gerek ağırlığı, gerekse sağlamlığıyla taş gibi, kaya gibi ayakkabıydı bunlar, 10 yılı rahat devirirdi ama heyhat, mevlutlar okundu, dalgalar kaldı Caterpillar’ların ardından…
Pingback: Işıklı Ayakkabı | 90'lar Müzesi
Caterpillar bot giyen kızlar bana çok seksi geliyor. Herhalde bende fetiş var çünkü bu botları ayaklarında görünce başka yerlerine bakmıyorum. Normalde hiç ilgilenmeyeceğim bir kız bir anda çok seksi oluyor.
Cat botları başımıza saran popüler kültür ürünü Jurassic Park’tı tabii ki. Yazdığın gibi furya haline gelen Harley Davidson’ın da, Buffalo botların da, Barbour montun da öncüsü Cat bot furyasıydı. Filmlerde görülen her şeyin hayvan gibi satması hadisesinin bir miladı gibidir bu mesele kafamda.
Cat botun 10 sene iş görürlüğüne de bizzat şahidim. 10 seneden fazla giyilmiş bir tane var hala giyiyorum.
(Bu arada 2000’lerin furyası olarak aklıma ilk gelen şeylerden Buffalo botu -ve belki arkadaşı klasik Barbour montu- çeşitli platformlarda yad etmek için şu 2000’lerin başıyla mesafeyi biraz daha açsak diye heyecanla bekliyorum.)
geçen sene yurtdışından bir tane aldım ama buzda ıslak sert zeminde acayip kayıyor meret yaaa !