Doksanlarda insanlığın kendine güveni iyice arttı. Hücreler parçalanıp koyunlar kopyalanınca insanlık “Biz bu gidişle dinozorları bile diriltiriz” diye gaza geldi. Jurassic Park çekildi, çağımızın çocuklarını bu yeni çağa hazırlamak adına bir brifing olan Dinozorlar dergisi bayilerdeki yerini aldı. Ancak insanoğlu bir kez daha kendine fazla güvenmişti. Gördüğünüz gibi yıl 2011, hala dinozor filan yok ortada.
Fakat 90’larda bir aklıevvel “Dinozorları diriltemedik bari civcivleri boyayalım” dedi ve 90’ların geri zekalı furyalarının en aptalcası, en acımasızı çıktı ortaya: renkli civcivler.
Şimdi bu renkli civcivler gerçekten anlaması en zor işlerinden biri 90’lar kafasının. Düşünüyorum, düşünüyorum, ancak geçerli bir sebep bulamıyorum. “Madem boyayabiliyoruz neden boyamayalım ki?” denmiş olabilir. Veya renkli egzotik kuşların, papağanların popülaritesini yanlış anlamış biri “Renkse renk, kuşsa kuş, alın bakalım” diyerek maliyeti düşürerek kısa yoldan köşeyi dönmeyi ummuş olabilir.
Neyse ne işte, bir gün bir şekilde biri sarı bir civcive baktı ve “Bu böyle olmaz hacı, bunu boyamak lazım” dedi ve sokaklar kutu kutu renkli civcivlerle doldu. Civcivleri öyle yumurtadan çıktıktan sonra zararsız bir işlemle boyadılar sanmayın ha, bunlar doğrudan yumurtaya enjekte edilen bir madde ile renkli doğuyorlardı. Ve de bu madde yüzünden çok kolay bir şekilde ölüyorlardı.
Çocuklar bunları sokakta bir gördü, iki gördü ve en sonunda tutturmaya başladı. Hadi çocuklar geri zekalı, ister, ama anne babalar da bu fikri çok ilginç bulmuş olacaklar ki renkli civcivler birer ikişer evlere girmeye ve muhabbet kuşlarının egemenliğini tehdit etmeye başladı.
Ancak gerçekten de fazla uzun süremedi bu tehdit, çünkü bu civcivlerin çoğu bir haftayı bile çıkartamadı.
Bazıları büyümeyi başardı tabii. Söylenene göre renklerini kaybediyorlarmış büyüdükçe. Civciv piliçe döndükçe dökülen tüyler renkli çıkmıyor, hayvan büyüdükçe doğal bir görünüme kavuşuyordu. Tabii rengini kaybeden ve büyüyen civcivler ev sahiplerini “Evde tavuğun ne işi var?” diye bu durumu sorgulamaya itti, ve kimyasalların öldüremediği civcivler kesilip yendi.
Hayır bir de benim anlamadığım, sanki ezelden beri civciv besliyordu da şehir insanı, sarısından sıkılıp renklilerine sarıldı. Hayır acaba sen kimsin ki, hayatında kaç kere civciv gördün ki “Aa sarısını beslemem şekerim ama renklisini alırım” diye prim verdin bu furyaya? Oyuncak mantığıyla satıldı küçük burjuvamıza bu zavallı hayvanlar.
Allah’tan bu furya kısa sürdü. Sokakları kaplayan kutular, yürürken yanımızdan geçen renkli civcivlerle dolu kafesler geldikleri gibi gittiler. Ancak kim bilir kaç hayvan insanoğlunun tuhaf eğlence anlayışı yüzünden telef oldu…
Bu civcivlerin en büyük sorunu, büyüyünce normal renkli tavuk olmalarıydı..pembe civcivi alırdın, büyürdü ama pembe tavuk olmazdı…
Pingback: Jurassic Park | 90'lar Müzesi
Geçen cuma günü pazar yerinde fosforlu renkli bi takım civcivler gördüm ne yazık ki…
Evet, geri dönmüşler. Umarım bu ikinci dalgayı da atlatırız bir an evvel.
evet malesef geri döndüler. yazık olacak yiğne hayvanlara
Akli basinda bir annem vardi iyi ki, bana hicbir zaman civciv almadi her ne kadar israr etsem de. Buyudukce anladim anca nedenini ama almamis olmasina cok seviniyorum. Hayvancagiz olunce cok vicdan azabi cekerdim herhalde.
Üzülerek, soframıza gelen piliçlerin daha çok eziyet çektiğini söylemek zorundayım. bu hayvanlar bir şekilde fazla büyümeden ölüyorlardı. Çiftlikte üretilen hayvanlar ise 45 gün sonra kesime gönderiliyorlar. o kısacık hayatlarında neredeyse oldukları yerden hiç hareket etmiyor, gagaları kesilliyor, gün ışığı görmüyor ve hiç doğal beslenemiyorlar. yumurtadan çıktıktan sonra 45 günlük çile çekiyor sonunda kafeslere tıkıştırılarak kesimhanelere gönderiliyorlar. horoz olanlar ise yumurtadan çıkar çıkmaz ayrıştırılarak koca çöp poşetlerine doldurularak boğuluyorlar. tesis biraz insaflı ise öğütme bandına göndererek anında ölmesini ve hayvan yemi olmasını sağlıyor. renkli civciv üretmek ayrı bir geri zekalılık fakat diğerlerinin de durumu pek iç açıcı değil.