Çılgın Bediş

Özden Öğrük’ün Gırgır”daki başarılı karakterinden yola çıkılarak oluşturulan Çılgın Bediş, dönemin çocuklarına bir şekilde kendini izletmeyi bilmiş bir “eğlenceli gençlik dizisi” idi. Başrollerinde 90’lı yılların yanık sesli dansçı yıldızı Yonca Evcimik ve dönemin kariyeri nihayete erememiş jön adaylarından Cenk Torun’un (ki kendisi Nurdan Torun’un oğlu oluyor) bulunduğu Çılgın Bediş önce 1996 yılında Kanal D’de pazartesi akşamları yayına başlamıştı; daha sonraları ise hafta içi her gün öğleden sonra kuşağına terfi ederek boş dimağlara bir daha asla çıkmamacasına girmişti.

Çılgın Bediş koca bir çılgındı.

Çılgın Bediş’in akıllara kazınan jeneriğinin dizinin hikayesi hakkında pek bir ipucu vermemesinin sebebi aslında dizinin bir hikayesinin olmamasıydı. 2000’ler dizilerinin karmaşık uzun soluklu olay örgülerine uzak duran Çılgın Bediş tek bölümlük hikayelerle yetiniyor, buna karşın prime-time’da kendine yer bulmayı başarıyordu.

Ancak tabii ki bu dizinin ana hikayeden yoksun manasız skeçler bütünü olduğu anlamına gelmiyordu. Arkadaşları tarafından Çılgın Bediş olarak anılan Bediha, modern anne-babası ve kart zampara dedesi ile yaşayan liseli bir kızdı. Bediş’in arkadaşları okulun popüler kız grubuydu, havalı Mükü (Çiçek Dilligil), saf Banu (Sonay Aydın) ve sıkı Zeynep (Gülçin Hatıhan) Bediş’in en yakın arkadaşlarıydı.

Ancak Bediş’in gönlünde yatan aslan ise kömür karası saçlarıyla Oktay’dı (Cenk Torun). Bediş Oktay’a deliler gibi aşıktı ancak kadınlık gururu yüzünden bunu o kadar da itiraf edemiyordu. Oktay’da Bediş’e fazla yüz vermemeye çalışmasına rağmen ona karşı katiyen boş değildi. Bu sebeplerden dolayı bu ikili bir türlü mutlu olamıyordu…

Oktay Bediş'i anlayamıyordu...

Bediş’in günlük hayatı ise kısır okul-disko-kafe-ev çemberinde geçiyordu. Bediş ve ekibinin bu mekanlardaki okulun diğer popüler kızı ile kavga etme, okul maçı olduğunda Oktay’ı destekleme, diskoya gidip ‘sabaha kadar dans’ etme, dedikodu yapma ve Oktay’ı başka kızlarla basıp taşkınlık çıkarma gibi aktiviteleri Necmi Dede – Mefaret Hanım, Banu – Savaş, Müdire – Koç ve Mükü – bilumum yakşıklılar gibi yan aşk hikayeleri ile destekleniyordu.

Ancak şüphesiz Bediş’in en sevdiği eylem, çılgın olduğundan olsa gerek, hayallere dalmaktı. Gerek uzayda, gerek tarihte, gerekse günümüzde geçiyor olsun, sürekli kurduğu hayallerde Oktay onun için dağları deliyor ve aşkını hak ediyordu. Bu hayaller, Oktay’ın bir uzay kahramanı olduğu karmaşık rüyalardan Bediş’in Oktay’dan 3 günlük bir yaz tatili sözü kopardığı basit temennilere kadar her şeyi içeriyordu. Bu hayallerin hep sonuna doğru arkadaşları Bediş’i itelemek suretiyle uyandırır, “Oo daldı gitti yine bu. Alo Bediş hadi zil çaldı/hadi diskoya gidiyoruz” diye söylenirlerdi.

Kıyafetler, ah o kıyafetler...

O zamanlar Çılgın Bediş bu maceralar için izlenirdi (ya da boşluktan). Ancak bugün, yani 2011 itibariyle, bu dizi tek başına bir 90’lar Müzesi adeta… Kısa kol konseptinden tam nasibini alamamış tişörtler, çirkin kesimli yüksek bel kotlar gibi bilumum komik kıyafetten tutun evlerdeki dekorasyona, duvarlardaki posterlerden tutun sokaklardaki arabalara kadar dikkat edilebilecek her detay o döneme tutulan güçlü bir ışık niteliğinde bu dizide…

Seveni de sevmeyeni bol bu dizi şüphesiz ki 90’ların en kült yapımlarından biri. Yonca Evcimik’in yoğun müzikal kariyerinin arasına bir şekilde sıkıştırıverdiği Çılgın Bediş, gerek “Heeyooo heeyooo” diye bağırırken elini bir yere bir göğe doğrultan Bediş karakteri, gerek yer yer Kaygısızlar tadı yakalayan komik absürdlükleri ile kendine 90’lar muhabbetlerinde sonsuza kadar yer bulacak.

This entry was posted in Televizyon and tagged , . Bookmark the permalink.

7 Responses to Çılgın Bediş

  1. Pingback: Yonca Evcimik | 90'lar Müzesi

  2. hikaruivy says:

    Her şeyi ama her şeyi (ki bu “her şey”in içinde şunlar var: tek eğlence anlayışları akşamları diskoya gitmek olan bir grup liseli genç… bu bir grup liseli gencin 30lu yaşlardaki adam/kadınlar tarafından canlandırılması… lise çağındaki bir kızın pamuk prensesli yedi cüceli ilkokul ikinci sınıf zekâ seviyesinde hayaller kurması… aynı kızın roberto carlos baldırlarına ve oğlan çocuğu sesine sahip olduğu halde grubun en popüler kızı olması ve en yakışıklı çocuğa yazılması… azgın teke sendromundan muzdarip bir türk dedesi ve bu dedenin her ortamdan hatun kaldırması… vs vs) geçiyorum da, bu diziyi benim için ultra-sürrealist yapan şey nedir biliyor musunuz: 90larda bir grup lise bebesinin (ki bunlar en fazla 80 doğumlu olmalı…) isimlerinin Bedia, Mükü falan gibi isimler olması!!! Hadi Bedia’yı Bediş diye sevimlileştirdiniz… Peki ya Mükü? Mükü ne ulan?! Mükerrem falan mı? Bu devirde (yahut 90larda…) çocuğuna Mükerrem ismi koyan anne-baba mı kalmıştı ayol?! Pelin’in Melis’in en popüler olduğu yıllardır bunlar; yapmayın böyle reca edeceğim… Cık cık cık… 😛 Haa, gene de izler miydin derseniz, deli izlerdim yav… bi de ben liseye giderken yaz kuşağında her sabah tekrarlarını koyarlardı; her bölümü en az üç defa izledim galiba o_O o_O

  3. Benim unutamadığım ise Bediş hayallere daldığında çalan şarkılar artık nasıl bir türse o yunan lirik müziği midir? nedir artık zaten türünün adını bilsem indiricem o şarkılardan 😀

    • Power Rangers says:

      Büyük olasılıkla Loreena McKennitt’in şarkılarıydı yani All Souls Night, Dancing Gypsy, Night Ride Across The Caucasus, The Mummer’s Dance, Kecharitomene…

  4. Pingback: Çarli | 90'lar Müzesi

  5. beril says:

    90lar demişken, “Kara Melek” dizisinden bahsetmemek olmaz:) o yaşlarda anlamıştık entrikanın ne demek olduğunu.. Ayrıca “taso” ve “peçete” koleksiyonları da dönemin vazgeçilmezleri arasındadır..

Leave a comment