90’larda kalem mühim meseleydi sevgili müzeseverler, kırtasiye imkanları ekseriyetle kısıtlı, kaybettiği her kalemin, her silginin hesabı evde sorulan, kemer sıkma dönemi çocuklarıydık biz, bu tasarruf bilincinden mütevellit yeşil Pelikan silgilerimizin ortasını delip bir ipte sallandırmak suretiyle boynumuza asarak gezmişliğimiz dahi vardı. Yerli Malı Haftası’nı şevkle kutlayan, 4 ortalı harita metod defteriyle yetinmeyi bilen, Türkiye’de naifliğini yitirmeden çocukluğunu yaşayabilmiş bir neslin son temsilcileri bizler, kalemlerimize de gözümüz gibi bakardık haliyle…
Önce en saf haliyle kurşun kalem vardı, tercihen Johann Faber; hani kırmızı, mavi ya da yeşil olarak bulunabilen, dışı hafif metalik renge boyalı, siyah uçları kemirilince ağızda parçacıklarını bırakan o ilk kalemlerimiz. İlkokul 1’de genelde öğretmenler ‘basmalı’ kalem kullanmamıza izin vermezdi, o yüzden kalem kutularımızın müdavimleri kurşun kalem ve ilkokul hayatımız boyunca bize kah defter kenarına süs çizerken, kah Sosyal Bilgiler dersinde konu başlığını atarken eşlik edecek olan kırmızı kalemdi ve kırmızı kalemde de vazgeçilmezimiz, üzerinde ‘Alligator kopya’ yazan, bu ifadeyle ne demek istendiğini aradan geçen 20 küsur yıla rağmen çözemediğim Johann Faber marka kırmızı kalemdi. Bu kalemin bir ucu mavi bir ucu kırmızı, mavi ve yeşil renklerde arkadaşları da vardı ama demirbaşımız kırmızıyken diğer renkler ihtiyariydi.

Kırmızıdan pembeye çalan rengiyle favorimiz, taklitlerinden kaçındığımız Johann Faber 'Alligator Kopya' kalemi.
Yaşlar büyüyüp basmalı kalem yılları geldiğinde, senelerce sürecek bir dilemma da hayatımıza bodoslama dalmış bulundu, günüzümüz ‘Canon mu, Nikon mu?’ tartışmalarına taş çıkaracak bu ikilemin kahramanları eski iki dostunuza siz de merhaba deyin: Rotring
ve yıllarca ‘Tombo’ zannettiğimiz Tombow. İkisini de kahverengi gövdeleriyle tanımış olsak da, türlü renklere bürünmek için vakit kaybetmediler ve simliden Chagall tablolarını andıran renklere binbir çeşit gövdeyle kırtasiyeleri şenlendirdiler. İlk Rotring’ler, Tombow’lara nazaran daha ince ve yuvarlak hatlıydılar, Tombow’ların ise tutma yerindeki tırtıklar parmağa batarak zamanla nasırımsı oluşumlara sebebiyet verirdi. Tombow’ların asıl silahı ise kapağının hemen altında bulunan, çevirdikçe “2H, H, HB, B, 2B” ibareleri arasında dolaşan metal hazneydi. Aslında içine koyduğumuz ucu hatırlamamız için yapılmış bu bölüm, bazı keskin zekalı çocuklar tarafından hangi kalem türünü seçersek kalem o türde yazacak sanılmıştı. Çeşitli deneyler sonucu bunu kanıtladığımıza ikna bile olunmuştu. Genelde ise Tombow’lar kızlar tarafından daha çok tercih edilirken, erkekler klasik kahverengi Rotring’in müdavimiydiler.

İlk Rotring'ler kahverengiydi, ancak daha sonra Tikky serisiyle renklere bulandılar, ve ne yazık ki zamanla yerlerini Tikky II'lere bıraktılar...
Ancak iki kalem de, klasik, kalemtraşla açtığımız kurşun kaleme nazaran oldukça pahalıydılar ve 40 küsur kişilik sınıflarda her aile bütçesi, bu kalemleri karşılayacak güçte değildi. Ya da Rotring’ini kaybetmiş çocuğa yeni bir Rotring kolay kolay alınmaz, çocuk da basmalı kalemden sıradan kaleme düşüş yapmayı kendine yediremediğinden kendi harçlığıyla okul kantinindeki daha hesaplı alternatiflere yönelirdi. İşte kısa vadede cüzdan dostu, uzun vadede kolaylıkla bozularak sizi zararlı çıkaran Atlas marka basmalı kalemler, bu alternatifler arasında en bilinenlerdi. Mat ya da şeffaf plastikten gövdeleri, yumuşak yapıda arka silgi kapakları olurdu. Bu kapağın çiğnemeye uygun kıvamı, kalemin arkasını kısa sürede diş izleri ve salyalarla bezeli bir mikrop yuvası haline getirerek 3. kişilerin kalemi kullanmasını da engellerdi. Kalem bozulduğunda iç aksamı çıkartılarak boruya tükürükle ıslatılmış kağıttan minik toplar doldurulur, üfleyerek ona buna bu ilkel mermiler fırlatılırdı. Kısacası kalite Rotring ve Tombow ise, sınırsız eğlence Atlas’tı.
Basmalı kaleme icazet vererek bizi onurlandıran öğretmenlerimiz, yeni yazı yazmaya başlamış öğrencilerinin çat çat kalem uçlarını kırarak mevcudu 60’lara kadar çıkabilen sınıfın o çok zor sağlanan devinimini sekteye uğratmalarını zinhar kabul edemeyeceklerinden, bu konuya da kendi çaplarında bir çözüm getirmişlerdi: 0.5 uçlu kalemleri yasaklamak. 0.9 tavsiye ediliyor, 0.7’ye göz yumuluyor, 0.5 getiren öğrenciler ise ibret olsun diye bir ders boyunca tek ayak durma cezasına çarptırılıyorlardı. Ben şahsen ilkokulu bitirip kendimi Hazırlık sınıfında bulduğumda bile uzun bir süre artık 0.5 kullanabileceğim gerçeğine idrak edememiş, ‘0.5 ucu olan var mı?’ ünlemelerini yadırgamıştım. Sonra zaman geçti, lise yıllarımda 0.35 uçlu kalem bile kullandım uzun süre ama 2B Tombow ucu kimselere değişmeyen, derste çok sıkılırsa çıtır çıtır uç yiyen, yeşil simli gövdeli Tombow kalemini kaybettiğini annesine nasıl söyleyeceğini bilemeyen mavi önlüklü halimi de hiç unutmadım.
Kalemle de bitmez bu kırtasiye mevzuu, daha yalnızca Arı Maya‘sına yer verebildiğimiz silgiler var, düğmelisinden katlısına kalem kutular var, var da var sevgili müzeseverler, onlar da bir dahaki yazılara kalsın.
Ya bu blog iyi ki var, resmen hafıza tazeliyor! Özellikle uç yeme, silgi ısırma ve ok atma ne kadar tanıdık geldi. Teşekkür ederim:),
Paylasım için teşekküler 🙂
o keskin zekalı çocuk benim
Bende o rotringden hala var kahverengi 1996-1997 arasında alınmış olabilir.
Ben de, bol bol düğmesi olan ve basınca orasından burasından odacıklar fırlatan bir kalemkutusu hatırlıyorum. Çok ağlamıştım bana da alınsın diye ama …
niye duygulandım ki şimdiii 😦
Pingback: 90′lar müzesi « alperylmz
Çok güzel anlatmısın eskıleregoturdun benı azda olsa.
hala kursun kalem kullanmak beni mutlu ediyo..çantamda bile var su anda …
yani geçen gün otelden çarpmıştım da…26 yaşında olmam otelden birşey çalmayacağım anlamına gelmez..
ya bide kokulu silgi vardı.yani yok da amaç ne ki onda.kokla kokla sil mi?
birazcık detaylı bir incelemesi 🙂 http://90larmuzesi.com/2010/12/02/ari-maya-silgisi/
tombow un o kalemleri elinizde varmı acaba